Eysevgili arkadaşım,

                Sanabir temsil-i hikaye anlatacağım, bak ve dinle:

Bir şehir ile iki ilçearasında iki arkadaş varmış. Bu arkadaşların muhabbeti çok eskiye dayanırmış. Okadar eskiye dayanırmış ki arkadaşlıklarına o kadar sıkı sıkıya bağlıolduklarına hiç şüpheleri yokmuş. İş olacak ya, günler geçer; seneler geçer… Buiki arkadaş bir gün karşılaşır. Karşılaşırlar karşılaşmasına da Hz. ALLAH (c.c)onları çetin bir imtihandan geçirmiş. Arkadaşlıkları ne derece sağlam vebirbirlerine ne kadar bağlı diye.

                Buimtihandan habersiz iki arkadaş, kendi kulvarlarında işleriyle bir hayliuğraşırlarken iş dönmüş dolaşmış arap saçına dönmüş. Vakit ayrılık vakti olmuş.Hal böyleyken sen haksızsın, yok! Sen haksızsın yahut ben haklıyım derken mesmenetsizve asılsız olan iddia karşısında birbirlerine darılıp küsmüşler. Hiçbiri dedememiş ki: “İnsan beşer şaşar…” yahut “Düşmez kalkmaz bir Hz. ALLAH”tır. diye…

                Lafınkısası o kadar meşakkate ve zorluğa rağmen her ikisi de yılların verdiği emeğibir çırpıda selin her şeyi alıp süpürdüğü gibi almış, gitmiş. Herle hiç olmuşveyahut bir varmış; bir yokmuş, olmuş. Daha da kısası bir çuval incir hebaolmuş, gitmiş…

                Bundandolayıdır ki diğer arkadaş tefekkür etmeye başlamış. Bizimkisi nasılarkadaşlıktır, diye. İnsan arkadaşına arka çıkmaz mı? Bir hata etti diye illakitabiri caizse kara listeye alıp hayatından silmeli mi? Nerede o arkadaşın diğerhasleti yani on üzerinden bir ise ya da on üzerinden üç ise geri kalan dokuz veyedi nereye gidiyor. Hem on üzerinden sıfır olsa ne yazar? Müslüman Müslümanındin kardeşidir. Onu her daim koruyup kollamalı ve ona sahip çıkmalıdır. Şuyaşadığımız coğrafyada herkes birbirine dolaylı yönden bağlıdır, muhtaçtır.Eğer böyle olmasaydı sorar mıydı Hz. Ömer: “Ya Resulallah, kimler cennete girer?”Efendimiz buyurmuş: “İman edenler cennete girer; lakin kişi birbirinisevmedikçe iman etmiş sayılmaz! Buyuruyor. Bu kudsi hadisten yola çıkaraknerede bizim arkadaşlığımız, can-ı ciğerliğimiz. Sanki fırsatını bulsakbirbirimizi bir kaşık suda boğacağız. Nerede o Ensar ile Muhacir? Nerede o Hz.Yusuf ile kardeşleri? Nerede o Efendimiz ile Sahabi? diye, derdine yanmış.

                Yanmışyanmasına ancak bu yangını duyan gören olmamış… Hz. Mevlana (Celaleddin-i Rumi)der ki: Kişi sevdiğini vefa ile anmalı, kendisi gelmese de o gitmeli; aramasada o aramalı hatta sarıp sarmalamalı… diye.

                Arkadaşlık,dostluk ve kardeşlik o kadar yüce ve ulvi bir mertebe ki herkes buna sahipolabilir; lakin burada asıl olan bu makamı koruyup elde avuçta tutabilmektedirmarifet. Sözde kalmamalı, ruha ve kalbe bir nakış gibi işlemelidir; ancak buşekilde sağlam ve kalıcı olur. Böyle olunca ne toplum dağılır ne milletbölünür. Bilakis tek vücut tek ruh olup hayata sonsuz bir şekilde bağlanır.Aksi takdirde ayet-i kerimede denildiği gibi: “Allah’ım biz, bize (kendimize)zulmettik…” Bundan öteye geçemeyip  varlıkiçinde yokluk çeker; nihayetinde önü alınamaz korkunç felaketlere sürükler,götürür.

                Binaenaleyhilaveten şunu da zikredemeden geçemeyeceğim. Edebiyatımız da sahipsiz kaldı buyüzyılda kim ne derse desin bunu açık bir şekilde söylüyorum. Başta hangiiktidar olursa olsun; hangi yüzyıl olursa olsun… Edebiyatımız hiç bu kadarhasta olmamıştı geçmişte olduğu kadar. En azından o dönemde bir ruh vardı,maneviyat vardı. Şimdi ise o ruh yok; uçup gitti. Maneviyatı da maddiyat aldı. Bununapaçık örneğini de Nobel edebiyat ödülünde gördük. Adam geçmişimize tabiricaizse sövdü, onu inkar etti yahut yapıldı denildi, fazla söze gerek yok bilenbilir… Geriye ezber ve taklit kaldı. Papağanlık kaldı anlayacağınız.  Sanatkar yok, usta yok, kalfa yok, çırak yok;varsa da kadir kıymet bilen yok. İnsana değer yok, velhasılı hiçbir şey yok!Yok oğlu yok… koskocaman bir hiç var elimizde. Peki bunun bir çaresi yok mu?Elbette ki vardır; olmamış iş gelmemiştir bu dünyaya, malumunuz her derdin birçaresi vardır; lakin önce hastalığın adını koymamız lazım. Ona göre neşterivurmak gerekir. Aksi takdirde kaş yapalım derken göz çıkarırız. Daha beteryaparız… Mevzu çok, konu çok, söylenip de anlatılması gereken teferruat çok,çok, çok, çok!...

               

                Sonolarak şu hadis-i şeriften de bir kıssa vererek sözü bitirmek istiyorum.Efendimiz buyurur ki: “Kim mümin kardeşinin ayıbını örterse Allah da onun dünyave ahirette ayıplarını örter.”

Esenle kal, seni herdaim sevip sayan kadim arkadaşın Armağan.

“Kusursuz ArkadaşAramak; Dost Edinmeyi İstememek Demektir!”

“Gerçek DostlarYıldızlar Gibidir Karanlık Çökünce Ortaya Çıkarlar.”