“Sanata saygı, insana saygı” ifadesini çerçeveletip dükkânında baş köşeye asmış ve bu mottoyu kendine şiar edinerek gömlek dikimi üzerine yıllarını vermiş zanaatkâr bir baba…
“Gömlekçi Nuri” gömleklerinin tılsımı sanırım bu mottoda gizliydi. Babamın yaptığı iş zanaat olsa da, o aslında sanatçı zanaatkâr… Çünkü yaptığı işte estetik ve yaratıcılık, onun olmazsa olmazı. Yıllarca süren ustalığı, sadece işinde değil, insana ve sanata duyduğu saygıyla şekillenmişti.
Genelde okul çıkışı, soluğu babamın yanında alırdım. İşini yaparken babamı izlemek bana büyük keyif verirdi. Gelen müşterilerle önce birkaç muhabbetli kelâm edilirdi. Konu genelde Kahramanmaraş nasıl daha iyi olur, neler yapılmalı üzerine olurdu. Uzun yıllar siyasetle iç içe olan ve bu alanda büyük emek veren babam, kadim şehrimizin sorunlarıyla derinden ilgilenir ve onlarla dertlenirdi.
Ardından sıra ölçü almaya gelirdi. Hazırlıklıydı… Boynunda mezurası hep asılı dururdu; işine olan bağlılığının simgesi olarak... Ölçü alma işlemine başlarken, "Şimdiden hayırlı olsun" demeyi asla ihmal etmezdi.
O günlerde, babamın yaptığı işi anlamak, görmek benim için okuldu. Genelde ölçüleri defterine ben yazardım. Çok karmaşık bir iş değildi aslında, ancak her yazdığım ölçüde, babamın ne kadar titiz olduğunu hissederdim. Eğer ölçü defterinin sırasını karıştırırsam, babamın hiç şaşmadan bedende nerenin ölçüsü olduğunu bilmesi, mesleğe duyduğu derin hâkimiyeti ve yılların getirdiği deneyimle ilgiliydi. O, yalnızca bir zanaatkâr değil, zamanla bu mesleğin sanatına dönüşmesini sağlayan bir ustaydı.
Müşteriyi uğurladıktan sonra, babam kesim masasının başına dönerdi yeniden… Kumaşı düzelterek serip, ütüledikten sonra, boynundaki mezura ile ölçüleri dikkatle işaretlerdi. Kurşun kalemle, kumaşa fazla baskı yapmadan, minik noktalar koyarak başlangıcı yapardı. Çok bastırırsa kalemin ucu kumaşta iz bırakırmış. Öyle der-di babam. O noktaların ardından, çizgi taşıyla bu işaretleri birbirine bağlar, sonra ise hiçbir zaman başkasının kullanmasına müsade etmediği makasıyla bu çizgilerden kumaşı keserdi. Böylelikle dikime gitmek üzere gömleğin ilk aşaması tamamlanmış olurdu. O, artık dikmiyordu; ancak tüm bu süreç, onun yetiştirdiği sanatçılara geçirmiş olduğu ustalıkla hayat buluyordu. İşte bu yüzden, babamın yaptığı iş bir zanaat değil, bir sanat eseriydi.
Bugün, onun her bir adımını izlerken aldığım bu dersleri anlamak daha kolay. "Sanata saygı, insana saygı" diyerek yaptığı bu iş, aslında insanlığa olan saygısının ve sanatının birleşimiydi. Babamın geride bıraktığı iz, sadece bir meslek değil, bir yaşam biçimi, bir anlayış mirasıydı…
Kalbimizdesin…
Teşekkür
Babamın vefatının ardından, bizlere güç veren tüm basılı ve görsel medyanın değerli mensuplarına, köşe yazılarında duygu yüklü kalemleriyle babamı anan tüm yazarlarımıza, taziye sürecinde yanımızda olup bizlere destek olan babamın kıymetli dostlarına ve "Benim de gömleğimi dikmişti" diyerek bizleri yalnız bırakmayan herkese şahsım ve ailem adına sonsuz teşekkürlerimi sunar, saygılarımı iletirim.