Önce teşekkür…

Temmuz ayının ortalarında en sert olanından bir rüzgar esti. Bu sefer bu sert rüzgar yüzüme değil kalbime çarptı ve derin bir acı bıraktı. Biliyorum, hayat herkes için farklı bir senaryo yazıyor; biz sadece bu senaryonun karakterleriyiz. Beklenmedik engeller ve zorluklar, genellikle hazırlıklı olmadığımız anlarda çıkıveriyor karşımıza. Hayatın zorlu tarafıyla yüzleşirken, sabırlı ve esnek olmak, en önemli stratejilerden biri…   

Fakat daha önemlisi bu sabrı gösterebilmeniz için aileden, dostlardan, arkadaşlardan gelen destektir. Bu nedenle bu zorlu günlerde bize destek olan güç veren Kahramanmaraş’ta Bugün Gazetesi’nin tüm ekibine şahsım ve ailem adına teşekkür ediyorum.

Nerede Kalmıştık?

Bir süre sessizlik ve derin düşüncelerin ardından, kelimelerin gücüne geri dönmenin zamanı geldi. Sadece kelimelerle değil, aynı zamanda bu köşeye olan duygusal bağımızla kaldığımız yerden devam diyelim…

Bu süreçte Türkiye’de ve dünyada yaşanan gelişmeleri pek takip edemedim. Gündemde neler var diye baktığımda 3. Dünya savaşı en çok konuşulan başlık olarak gözükmekle birlikte öncelik yine hayat pahalılığı. Ülkemiz ve 6 Şubat depremini en yoğun yaşayan Kahramanmaraş için…

Ekonomiye dair son başlığımız enflasyon-dezenflasyon ile ilgiliydi. Enflasyonda hangi aşamaya geldik? Ne kadar yol aldık? Önce bu konuya biraz bakalım.

Bir yıllık gibi bir süredir düşecek denilen enflasyon ilk kez Haziran ayında gerçekten düştü hatta beklenenin altında… Haziran ayı beklentisi  %2,2 iken açıklanan rakam 1.64 oldu ve aylık enflasyon rakamlarının içinde son bir yılın en düşüğü olarak kayıtlara geçti. Bu rakam yılın ilk yarısı için yıllık enflasyonu %75.4 den %71.6 düzeyine indirdi. Kiralar içinde son bir yıllık ortalama enflasyonda 65 civarındaydı. Bilindiği üzere kiralar için %25 sınırı sona ermişti. Temmuz ayına geldiğimizde ise geçici etkilerden kaynaklı olduğu ifade edilen bir artış söz konusu oldu. Şimdi önemli olan enflasyonda başlayan bu düşüş hızının sonraki aylarda hangi oranda devam edeceğidir.

Enflasyonda düşüşün başlamasında ve devam etmesindeki en temel etkenlerden döviz kurunun seyri oldu. Yılın ilk yarısında döviz, TL karşısında reelde hemen hemen her ay geriledi. İkinci olarak parasal sıkılaştırma politikası uygulamaları ve devamlılığıdır.  

Dezenflasyon sürecinin önümüzdeki aylarda daha hissedilir olması beklenirken, 2024 yılının %40’lık bir enflasyon oranı ile kapatılacağı öngörülmektedir. 2025 yılı için ise tam bir dezenflasyon yılı olacağı ve aynı yıl içerisinde Ekim ayı enflasyon beklentisi %19 civarında öngörülüyor.

Buraya kadar güzel! Enflasyondaki bu aşağı yönlü ivmenin tüketicinin alım gücüne pozitif etkisi oldu mu derseniz, henüz market raflarında istenilen düzeye yansımadığı ortada. Kiralar yine yüksek. Ev fiyatları yine uçmuş vaziyette devam ediyor. Dershane ve okul ücretleri ha keza! Özetle hayat yine pahalı…

Hayat pahalılığı denilen şey, elde edilen gelirin fiyat artışlarının gerisinde kalmasıdır. Buna karşılık belli aralıklarla maaşları yukarı yönlü revize etmek çözüm gibi gözükse de aslında bunun böyle olmadığı anlaşılmıştır. Çünkü henüz maaşlara artış konuşulma aşamasında satıcılar etiketleri değiştiriyorlar. Demem o ki artış cepteki gelire yansımadan gitmiş oluyor.  Olması gereken cebinizdeki paranın değerinin korunmasıdır.

Sonra kim nereye, ne kadar para harcıyor diye dönüp bakıyorum. Bir kesim sanki emeksiz – bedava- para bulmuşçasına harcarken diğer taraftan bir kesimin ise hakikaten geçinmekte bir hayli zorlandığını açıkça görmek mümkün. Bunun bir getirisi olarak Kredi kartlarına yüklenilmektedir. Son verilere göre kredi kartı kullanımı beş kat artmış durumda. 

Oysa bugün içinde bulunduğumuz dünya düzeninde odaklanmamız gereken konular çok daha başka olmalı. Mesela teknoloji olmalı, bilim, eğitim olmalı. Çünkü, 3. Dünya savaşı riskine yönelik açıklamalar her geçen gün artıyor. Bu savaşın topla tüfekle mi yoksa küresel güçler arasında bir ekonomi savaşı şeklinde mi olacak kısmına gelince; Küreselleşmeyle birlikte dünyada gelinen noktada artık savaşlar daha çok bilgisayar ekranlarında ve ticari pazarda. Ülkeler arasında petrol, doğalgaz, nadir elementler ve ticaret rotaları noktasında yoğun bir rekabet var. Ekonomi savaşının diğer bir kolu rezerv para ve ödeme sistemleri noktasında sürüyor. Diğer alanlar ise teknoloji, yapay zeka, savunma sanayi, yeşil enerji, dijitalleşme, veri kontrolü vs. İşte tam bu nedenle her alanda güçlü bir Türkiye olmak zorundayız. Tüketen değil, üreten toplum olmak zorundayız.

Sağlıcakla…