Günlerdir tartışılıyor başkanlık sistemi hatta mecliste bu nedenle utanç verici tablolar da yaşandı. Vekillerimize hiç yakışmayan hareketler bizi üzdü. Seçilmişler bunu yaparsa halk ne yapsın. CHP’liler başkanlığa karşı ve getirtmemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama gerçek öyle mi? Size başkanlığın gelmesinde en büyük katkı CHP’nindir desem inanır mısınız? Evet, bu ülkeye başkanlığın gelmesindeki en büyük paylardan biri de CHP’nindir. Onlar olmasaydı başkanlık belki de gelmezdi. Karşı çıktıklarına bakmayın siz, asıl fail onlardır. Çünkü başkanlığın gelmesindeki bahane sistemin tıkanıklığı ile hükümetin ve meclisin işleyememesidir. Eğer daha önce 367 garabetini Sabih Kanadoğlu çıkarttığında CHP bu anti demokratik durum üzerinden siyaset yapmasaydı sistem tıkanmazdı. Sistem işlediği için de AK partiye bahane kalmazdı. Ama CHP’liler Anayasa Mahkemesini de yanlarına alarak sistemi tıkadılar ve Başkanlığın gelmesini elzem kıldılar. Ak Partililer de daha önce sağ partilerin dillendirdiği Başkanlığı gündeme taşıdılar. Eğer bu ülkede bir şey yapmak istiyorsanız bir bahane yeterli, aynı şey yapmak istemediğiniz iş için de geçerlidir. Bahane bizim için önemli. Eğer o dönem de CHP sistemin değil de, Demokrasinin savunucusu olsaydı, günü kurtarmak yerine ülkenin geleceğine baksaydı ve ülkenin geleceğini düşünseydi şimdi bu başkanlık tartışmaları da yaşanmayacak ve başkanlık gelmeyecekti. Böylece dar görüşlü olmanın ve Demokrasiye sahip çıkmamanın cezasınıbaşkanlığı kendi elleriyle hükümete vererek çekmiş olacaklar. Ne demişler; kendi düşen ağlamaz. İşte ülkemizin en büyük sorunlardan birigünü kurtarmak adına yapılan hareketler. Bu hareketler ilerde başka sorunların çıkmasına neden oluyor. Yapılan işler ve değişimler günü kurtarmak adına yapıldığında sıkıntı başka bir yerden patlak veriyor. Bunu maalesef gerek hükümet gerekse muhalefetin icraatlarında görüyoruz. Peki, bu yeni anayasa değişikliği bize ne yenlikler getiriyor. Her ne kadar sistem değişmedi adı Cumhurbaşkanlığı denilse yasa evet oyu alırsa sistem değişecek ve Başkanlık sistemine adım atacağız. Vekil sayısı 550’den 600’e çıkıyor. Çok milletvekili demek daha çok hizmet demek değildir. Bu nedenle bu sayının değişmesinin bize olumlu bir sonuç verdiğine inanmıyorum. Önemli olan çokluk değil kalitedir. Seçilme yaşı 18’e iniyor. Bu değişikliğin hiç gereği yok. Vekil seçilmek için gerekli şartlar zorlaştırılmalı ve daha kaliteli insanların vekilseçilmesi sağlanmalıdır. Ülkeyi yönetecek insanların daha fazla elekten geçirilerekseçilmesi ülke menfaatine daha uygun olacaktır. Yoksa her gün kavga eden vekillerimiz zaten var. Seçilme yaşının düşürülmesi ve seçilmenin kolaylaştırılması doğru bir hareket değildir. Bazı iş yerlerinde bile işçi alırken o kadar şartın sıralandığı bir ülkede seçilmenin kolaylaşması ve önüne gelen herkesin vekil olması ne kadar doğru bir yaklaşım o da tartışılır. Seçimler 4 yerine 5 yılda bir yapılacak daha önce de zaten beş yılda bir yapılıyordu. Hükümet gereksiz diye dörde çekti, şimdi de aynı hükümet tekrar beşe çekiliyor. Biri bu durumu bana anlatsın. Madem beş yıl iyiydi neden değişti. Kötüyse neden beş yıla çıktı anlamış değilim. (Anlamamız da gerekmiyor galiba) En çok arzuladığım ülkemizde bizde görür müyüz dediğimiz konu. Bir kişi en fazla iki kere seçilebilecek, daha fazla seçilemeyecek. Bu madde ne kadar uygulanır inanın bilmiyorum. Çünkü bizim ülkemizde bir insan on kere gelmezse o koltuğu bırakmaz. İnşallah (ümidim yok ama) bir kişi en fazla iki kere seçilir ve bir daha gelmez. Bu sistem bence siyasi partilere de uygulanmalı, bir ara uygulanmaya çalışıldı ama baktılar olmuyor kaldırıldı. (Başkanlıkta da aynısı olursa şaşmam) Cumhurbaşkanı partili olacak, bence hiçbir mahsuru yok. Halkın seçtiği bir kişi yürütmenin başında olacaksa ve ülke yönetimine doğrudan katılacaksa doğru olan da partili olmasıdır. Eski sistemdeki gibi sadece devleti temsil etmiyor. Benim anlamadığımbir nokta da, herkes Cumhurbaşkanı tarafsız olmalı diyor. Cumhurbaşkanı tarafsız olmalı da, başbakan, belediye başkanı, vali ve diğer yöneticiler taraflı mı olmalı. Çok büyük yetkilere sahip bir devlet başkanı doğru bir tercih değil. Güçlü bir başkan iyi bir başkan varsa iyidir. Yoksa zulümdür. Ve ülkede iyi bir başkan seçmek her zaman mümkün olmayabilir. Bu nedenle herkes birbirini denetlemeli ve herkes denetlenebilir olmalıdır. Yeri geldiğinde kurumlar birbirine fren görevi görmeli. Güçlü bir kuvvetler ayrılığı her zaman güçlü bir başkandan daha iyidir. Güçlü Türkiye, güçlü bir Demokrasi yani güçlü bir kuvvetler ayrılığından doğar. Cumhurbaşkanı da dâhil herkes yargılanmalı ve gerçekten halkın üstünde hiç kimse olmamalı. Tüm kurallar yöneticiler içinde geçerli olmalıdır. Dokunulmazlık sadece kürsü dokunulmazlığı şeklinde olmalı onun dışında herkes yargılanmalı. (Olmayacak duaya âmin diyelim) Anayasa üyeleri aslında kendi aralarında seçilmeli ve siyasilerin mahkemelere ve üyelerine dahli hiç olamamalı. Adalet ayrı bir sistem olmalı ve özerk olmalı. Yargıçlar ve yükselmeler belli bir sisteme dâhil edilmeli ve kendi aralarında yapılmalıdır. Partiler veya siyasiler üye atamamalıdır. Referandum öncesi bazıları oyunun rengini açıkladı ve çok güzel oldu. Bir tarafta evet diyenler, diğer tarafta ise hayır diyenler birbirine nazire yapıyor. Bazı kendini bilmezler ise oyunun rengini belli edenlere hakaret ediyor.Evetçiler hayırcılara, Hayırcılar evetçilere yazık.