İnsan  ve  bizce  canlı – cansız   her mahluk ( yaratılmış  olan  )  kendine mahsus  bir  lisanla  kendi  aralarında  konuşmaktadır. Biz  bir  ağacı ,  bir taşı, toprağı  cansız  sanırız. Aslında  bunların hepsi canlıdır. Hatta  bir  ağacın  yaşı  değil  kurusu  bile  canlıdır.  Bunların  tümü Yaratıcının  birer  emirber  neferidir. . Bunların  örnekleri  çoktur. Ben  örnek  olması bakımından  bazı misal   vermeye  çalışacağım. Allah’ın  Resulullah’a  mucize  olarak talim  ettiği  bazı  örnekler . Peygamberimizin ( sav)  hutbe  okurken  yaslandığı  bir  kuru  hurma  kütüğü, daha  sonra  minber  yapılıp ta  Resulullah ( asv)  minberden  hutbe  okumaya  başlayınca; o  kütüğün  ağladığı, ağladığını da  bütün  cemaatin  duyduğu  rivayet  edilmektedir.  Yani  o  kütüğü bırakıp  gitmesi  o’nu  üzdüğünden  kütük  ağlamaya başlamış. Daha sonra Peygamberimiz  gidip  o kütüğü  okşamış  ondan  sonra  ağlaması  kesilmiş. Demek  ki  o kuru  kütük o’nu  tanıyordu. Eğer  bizler  o’nu  tanıyıp  sevmez  isek  o  kuru  kütükten  daha  aşağı  olmazmıyız ?Yine  bir gün  Allah  Resul’ü  çölde  dolaşırken  küçük  abdest  bozması  icap  eder. Korunacak  bir  yer  yok. Yanında da  bazı  sahabeler de  var.  Bakar ki uzakta  bir  ağaç  var. Peygamberimiz ( asv)  ağaca  parmağı  ile  bir  işaret  eder  ağaç  bir  sağa  bir  sola  sallanır, yerinden  çıkarak  gelir, o  nakorunaklık  yapar. İhtiyaç  bittikten sonra  aynen  geldiği gibi  gider  yerine   oturur. Demek  ki  ağaçta o’nu  tanıyor. Zaten  o  alemlere  rahmet  olarak  gönderilmiştir. Yolda  giderken ; ağaçlar , taşlar  o na  hoş  geldin  ey  Allah’ın  Resul’ü  diyorlardı.Hz.  Süleyman’ a   da   Cenab-ı  Hak  bazı  mahlukat’ın  lisanını  öğretmişti.  Örneğin;  kuşlarla  ve  karıncalarla  konuşuyordu. Bunları  konunun  daha iyi   anlaşılması  bakımından  misal  olarak  anlattım. Şimdi  gelelim  esas  meseleye. Cenab-ı  Allah’ın  bir  ismi de  MÜTEKELLİM  dir.  Yani;Rabbül Alemin  bütün mahlukatı ( yaratmış  oldukları)  her şeyle konuşur  ve  onların  lisan-ı  halleri  ( kendilerine  mahsus   lisanları)  ile  yaptıkları  duaları  işitir ve  dualarına  da  cevap  verir. İnsana  görme  kabiliyetini  veren  zat  elbette  kendisi de   görürü. Sana işitme  hissini  veren  elbette  kendisi de  işitir. Sana  duyma  ve anlama   basiretini   veren  zat-ı  Zül  Celal   kendisi de  mutlaka  her mahluk’un  sesini  duyar  ve  işitir. Tur’u  Sina da  Musa ( as )  ile   ve  Miraçta  Peygamberimizle   tekellüm  eden ( konuşan )   bir   kadir-i  Külli  şey ;  Elbette   her   mahluk’un  sesini  duyar,o’nu  görür  ve  dualarına  da  cevap   verir. Dua edin  kabul  edeyim  diyor. Duanız  olmasa  sizin  ne  öneminiz  vardır  buyuruyor. Her  hareketimizi   gören  BASİR ,  her  sesimizi  duyan  SEMİ ,  her  duamıza   cevap  veren   MÜTEKELLİM   olan   bir   zattan  bir  şey  gizlemek, saklamak  ve kaçıp  kurtulmak  hiç  mümkün   olur mu?  O zaman  dikkatli  olalım, istikamet  dairesinden  ayrılmayalım , başı boş  olmadığımızı  bizi her an  takip  eden  bir  zatın  olduğunu  hiçbir zaman aklımızdan   çıkarmayalım.Kainat’ın   Sahip  ve  yaratıcısına  emanet  olun. Ahmet   OĞUZ               (