Geçen haftaki yazımda 1980 ihtilaline kadar olan dönemdeBülent ECEVİT’İN siyasi hayatından bahsetmiştim. Bu yazımda 1980’den ölümünekadar geçen sürede siyasi alanda Türk siyasi hayatını etkileyen noktalaradeğineceğim.

12 Eylül askerî darbesi, iktidardaki Demirel’le birlikteEcevit’i de sürgüne göndermiştir. Çıkışları, sıkıyönetim tarafından önlenmiş,yazı yazması yasaklanmıştır. Bu dönem, 1987’ye kadar sürmüştür. Dikkat çekiciolanı şudur ki, CHP de, diğer siyasî partilerle birlikte kapatılmış, yarışıneşit şartlarda yeniden başlamasına özen gösterilmiştir.

Bu dönemde, Bülent Ecevit’in düşüncelerinde değişikliklermeydana geldiği görülmektedir. Belki de ortaya çıkan belgeler onun da görüşünüetkilemiştir. Eskiden olduğu gibi Yugoslavya modelinden artık söz etmemektedir.Fakat Ecevit’in hayalini süsleyen köykent projesi –hiç gerçekleşemese de-siyasî literatürde yerini alacaktır.

Siyasî yasaklı olduğu için parti kurması veya bir partiyekatılması mümkün olmayan Ecevit, bu dönemde demokratik sol düşünceyi ortayaatmış ve bu isimle bir parti eşinin başkanlığında kurulmuştur. Dikkat çekicibir husustur ki, Ecevit, CHP’deki eski yandaşlarını bu partiye almaktan,onlarla güç birliği yapmaktan kaçınmıştır. Zor zamanlarda dik durmamakla vekendisini yalnız bırakmakla suçladığı bu arkadaşları başka partileredağılmışlardır.

Evvelce milliyetçiliğe karşı çıkmasıyla tanınmış olanEcevit, 1987’ye kadar olan dönemde bu fikre gittikçe yaklaşmıştır.Milliyetçiliğin bazı ilkelerini benimsemiş ve partisinde de yeni politikalarıntakip edilmesine özen göstermiştir. Ulus-devlet fikri de onun yeni benimsediğigörüşler arasındadır. Bu değişiklikten şunu anlamaktayız: Ecevit, Türkmilletinin çoğunluk eğilimlerine rağmen başarı sağlamanın mümkün olamayacağınıgörmüştür. Millî ve İslâmî değerlere daha çok anlam kazandırmanın siyasîhayatta başarı sağlayacağını kestirmiştir. Daha önceleri Ergenekon tablolarınadahi tahammül gösteremeyen bir anlayışın bu şekilde yön değiştirmesi artı puansayılabilir.

Ecevit’in beşinci ve son dönemi (1987-2004) dikkat çekicigelişmelerle doludur. 1987 referandumu ile siyasî yasakların kaldırılmasıüzerine partisinin başına fiilen geçen Ecevit, DSP’yi âdeta adım adımtırmandırmıştır. Önce koalisyonlara ortak olmuş, başbakan yardımcılığı yapmış, 1999’daise tek başına azınlık hükümeti kurarak seçimlere gidilmesini sağlamıştır. Buseçimler, Ecevit’in ikinci zaferidir. (İlki 1977’de idi). Ancak, yine de oyoranı yüzde 22’dir. Seçim sistemi dolayısıyla en çok milletvekili çıkardığıiçin koalisyon bu defa onun başkanlığında kurulmuştur. Koalisyonun kuruluşusırasında Rahşan Ecevit’in bazı sözleri MHP’yi ürkütmüş ve krize yol açmışsa daEcevit nezaketi ve dolaylı özrü ile bunun üstesinden gelebilmiştir. Koalisyon,tahminlerin aksine, uzun süre kavgasız gürültüsüz devam etmiştir. Ancak,2001’deki ekonomik kriz bu gidişi tersine çevirmiştir.

Kemal Derviş’in Amerika’dan getirtilip kabineye alınması,âdeta bir dönüm noktası olmuştur. Derviş, kabinede dış merkezlerin sözcülüğügörevini üstlenmiştir. Bu yüzden çatışmalara yol açmıştır. Ecevit’in Kıbrıskonusundaki direnişi de dışarıdaki güç odaklarını rahatsız etmiştir. Birileri,partisinin altını oyarak onu iktidardan uzaklaştırmaya çalışmışlardır. 60’tanfazla milletvekilinin istifası Ecevit’i hüsrana uğratmıştır. Tam bu ortamdaonun şüpheli şekilde hastalanması, hükümeti ayrıca zayıflatmıştır. Uygulananekonomik politikaların henüz başarı sağlamamış olması da eklenince erken seçimegitmek kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bu defa, DSP yüzde 1,2 oya kadar gerileyerekumulmadık bir hezimete uğramıştır. 2002 seçimleri Ecevit’in de siyasî hayatınanoktayı koymuştur. Bir süre sonra genel başkanlıktan ayrılarak sağlıkproblemleriyle baş başa kalmıştır.

Bülent Ecevit, yakın siyasî geçmişimizde biraz hayalciolarak tanınmıştır. Meselâ köykent projesine bu gözle bakılmıştır. Onun ikinciözelliği ise, dürüstlüğüdür. Yani, devlet yönetiminde iken çalıp çırpmamasıünlenmiştir. Bir siyasetçi için son derece normal sayılması gereken bu vasfın,Ecevit’te fazilet olarak ortaya çıkması, siyasî ortamın ne kadar kirlendiğinide göstermektedir.

Ancak, şahsen dürüst olmanın yetmeyeceği, iş başında ikençevresinin de aynı dürüstlüğü göstermesinin icap ettiği tartışmadan uzaktır.Bunun tam anlamıyla gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Ecevit’in gücü –belkinezaketi- bu konuda beceri göstermesine yetmemiştir.

Ecevit, orta çapta bir şair ve hemen hemen aynı nispettemakale yazarıdır. Daha çok siyasî yorumlarla meşgul olduğu için belirgin birüslûp sahibi olamamıştır. Esasen, asıl iddiası yazarlıktan ziyadepolitikacılıkta olduğu için yazı ve edebiyat alanında gelişmeye vakit ve imkânda bulamamıştır. Bir dönem Öz Türkçe merakı onu da etkilemiş, halkınkullanmadığı kelimelerle siyaset yapmaya çalışmıştır. Bu yönünün son zamanlardabiraz törpülenmiş olduğu da dikkatlerden kaçmamaktadır.

Seçimlerde başarı sağlamak için, kendisinden umulmayanbazı davranışları da olmuştur. Meselâ, oy potansiyeline sahip olduğunudüşündüğü FETÖ’cüleri desteklemiş, onları himaye etmiş, bu eğilime yakınolanları partisinin listesinden milletvekili seçtirmiştir. Ancak, bunun yanındaTürkiye’nin bölünmezliği ve üniter devlet kavramlarına gittikçe daha büyükoranda rağbet göstermiş, kendisini solun aşırılarından dikkatle uzak tutmayaitina etmiştir.