4 Yüksek Değerlerin İstismarı (‘FETÖ Örneği’) veDemokratik Zihniyete Olan İhtiyacımız
Nihayet bu son bölümde değerlerin istismarı meselesine vebunun bir bakıma panzehiri niteliğinde gördüğümüz, fakat ne yazık ki bizdehâlen geliştiği tartışmalı olan demokratik zihniyet meselesine daha genişplanda temas etmek istiyoruz. Demokratik zihniyetin gelişmediği ülkelerde,demokrasinin bir rejim olarak, bütün kurumlarıyla işleyeceğini düşünmeksafdillik olarak gözükmektedir. 1876 itibariyle bir buçuk asra yaklaşantecrübemize rağmen halen darbeler geleneğinden kurtulamayışımızı başka ne ileizah edebiliriz? En son 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü, hem de bir “dinî cemaat”inkontrolüne giren bir kısım sözde askerler kanalıyla gerçekleştirilmeyeçalışılan kanlı kalkışma hareketi, nerede hata yaptığımızı yeniden düşünmemizigerektirmektedir. İslâm ve demokrasiilişkisine dair yeterince teorik alt yapı olduğuna inanıyorsak ki, şahsen bende buna inananlardanım (Kur’an’ın Şûrâ, 42/38. âyetindeki “onlar, bütünişlerini aralarında istişare ederek - karşılıklı danışarak - karara bağlarlar”hükmü hep yeterli dayanak sayılmıştır), bir buçuk asra yakın zamandan beri detecrübe ediyorsak, geriye engel olarak samimi talep meselesi ve bu rejime olaninanç eksikliği kalmaktadır. Eğer öyle olmasa - eskiler bir yana - milletolarak 1960’dan beri “Kemalist karakterli” bilmem kaç darbe veya teşebbüsünemuhatap olmuşken bir de en son “dinî cemaat kaynaklı” bir kanlı darbeteşebbüsünü nasıl izah edeceğiz?
İşte bu bağlamda, şimdi “FETÖ” diye tescillenen malûm cemaat liderinin, vaktiyle sözde “barışsüreci”ndeki beyanatı üzerinden, “yüksek değerler”in nasıl istismaredilebildiğine, bunun panzehirinin ise “demokratik zihniyeti içselleştirmek”tengeçtiğine dair düşüncelerimizi ifade etmek istiyoruz.
2012 sonlarında zamanın Hükümetinin “PKK terörünübitirmek” amacıyla başlattığı sözde “Barış veya çözüm süreci”ne 8 Ocak 2013tarihinde “Fethullah Gülen'den Öcalan ile görüşme açıklaması” başlığıyla birbeyanat yayımlanmıştı. Çok ibretamiz bu beyanatta, en başta “Kur’an” ve “barış”gibi yüksek İslâmî değerler olmak üzere bütün millî manevî değerler anlamkadrosunun dışına çıkarılarak düpedüz istismar ediliyordu. Sonra bazılarının“milat” ilân ettiği 2013/ 17-25 Aralık’ına henüz on bir ay var iken ve cemaatile siyaset emniyetten yargıya kadar bütün kurumları paylaşıyorken zamanın“Muhterem Hoca Efendisi”, şimdinin FETÖ Lideri - kendisinin de ikna işinde rolalmak istediği - Türk toplumuna medya aracığıyla özetle şöyle sesleniyordu(maddeler hâlinde sistematize ediyoruz) :
1- Kur’an’da sulhun hayırlı olduğunun söylenmiştir;sulh-u umumîyi temin etmeye çalışmak ve barış içinde beraberce yaşanabileceğiniortaya koymak lâzım;
2- Millî onur, millî gurur ayaklar altına alınmamakkaydıyla, o mefkûreye saygı devam ettiği müddetçe, bence el de öpülebilir, etekde öpülebilir; hayır sulhtadır, sulh her zaman hayırlıdır.
3- Bize ters gelen bazı şeyler olabilir; “biz Türkmilleti.. şöyle onurumuz var, böyle gururumuz var; boyun eğmesek.. bazı şeylereevet demesek” denilebilir; bazı problemler çözülecekse, işte o HudeybiyeSulhu’ndaki mantık ve muhakemeyle, yapılması gereken şey neyse onu yapmaklâzım;
4- Bu kadar vâridâtı, getirisi olan bir şey karşısındabazen kafamıza uymayan şeylere de katlanmak lâzım.
Bu açıklamaya karşı - maalesef - zamanın Türk medyasıyeterli tepkiyi göstermemişken, hatta bu konulara millî duyarlıkları yüksekbazı ünlü yazarlar ve dostlar bile – Hoca Efendinin nüfuzu karşısında –beklenmedik yorumlarla haklılık ve meşruiyet arayışına girmişken, biz üstümüzevazife bilip açık mektup üslûbuyla bir makale yayınlama ihtiyacı duymuştuk. Onuda müsaadenizle kısaca özetleyip konuya son verelim:
1- Dünya ölçeğinde tescilli bir terörist mahkûmla sulhmasasına oturulması meşrulaştırılmak için İslâm ve Kur’an - “mutlak” değeralanı oldukları bir an için unutularak - sözde “sulh faydası”na âlet edilmekte,nihayetinde pragmatizme fedâ edilmektedir. Bu davranışınızla, demek ki,“Amerika Hoca’yı yıllardan beri sadece ‘fizîken’ barındırmamış, onun ruhunu dadokumuş.” değerlendirmesini hak ediyorsunuz. “Amerikan Pragmatist FilozofuWilliam James de sağ olsa, bu konuda benzer şeyler söylerdi: “Mademki, sulhfaydalıdır; fayda da hakikattir!... O halde o sulhu meşru-gayri yöntemlerlenasıl sağlarsanız sağlayın; meşruiyet zemini oluşturmak için dinden dahiyararlanabilirsiniz; nitekim din bile faydalı olduğu için hakikattir…”
2- “Millî onur, millî gurur ayaklar altına alınmamakkaydıyla, o mefkûreye saygı devam ettiği müddetçe -bence- el de öpülebilir,etek de…” diyorsunuz. Türk milletinin onuru, gururu elbette ve daima yüksektetutulmayı hak ediyor; Fakat ayni derecede önemli olan ve gözetilmesi gerekenbir husus olarak; “bizatihi ‘milletinhukuku’ ayaklar altına alınmamak kaydıyla…” denmesi gerekmez miydi? Çünkü bumillet; bu coğrafyada Hasan Sabbah’tan daha kıyıcı ve merhametsiz bir örgütkurup binlerce çocuğunu bilerek, isteyerek, planlayarak; yani “taammüden” ve vahşice katleden bir câniyi, bütündünyanın gözü önünde yıllar önce yargılamış ve inkâr edilmez somut yüzlercedelile dayanarak “ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm” etmişti... Şimdi isehâlen cezasını çeken bu cânîyi, sanki infazı tamamlanmış ve pir ü pâk olmuşçasına, üstelik İslâmî gerekçelerzikredilerek “sulh-u umumî”nin muhatabı olarak görmek, her şeyden önce omilletin “hak ve hukuku”nu ayaklar altına almak değil midir?.. Bu hareket,“zalim”i, “mahkûm”u, “hâkim” yapmak, yani milletin mukadderatı üzerinde “hükümverici” kılmak değil midir?”