Genelde şu küresel ısınmaya, sulak alanları kurutarak çanak tutan bizler değil miyiz? Teknolojiyi doğanın dengelerini bozmakta pervasızca kullanan bizler değil miyiz? Tanrı’nın kurduğu düzeni, verdiği nimetleri bilinçsizce tüketen yine bizler değil miyiz? Oysa Allah “israf etmeyiniz” dememiş miydi? Günlük çıkarlarımız, geleceğe dönük gözlerimizi kör ediyor. Uygarlık bu körlükle geldi bu günlere. Doğamıza, eko-sistemlere verdiğimiz zararı ne zaman algılayacağız, kendimizi sorgulayacağız? Bu aymazlıktan ne zaman kurtulacağız? Geleceğimize bir çöl mü bırakacağız? Sorusunun olası yanıtı bile içimi burkuyor, doğrusu… Gâvur Gölü sorununa Geldiğimiz noktada duyarlı çevrecilerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız, kamu ve yerel yöneticilerimizden yeterli olmasa bile konuyu gündeme taşıyanlar var.“Gâvur Gölü kuşlarını istiyor”diye çırpınanlarımız var. Dünün Gâvur Gölü, bugünün Sağlık Ovası konusunda çevre ekolojisiyle ilgili söylenecek çok şey var. Gâvur Gölü eko-sistemini bozanlar bozmuş. Bugünün gözlüğüyle geçmişi suçlamadan öteye gitmeyen eleştirilerle de bir yere varamayacağımızı düşünüyorum. O günün koşullarında yöreyi ve ülkeyi bir sıtma salgını tehdit ediyordu. Topraksız çiftçiye toprak temini de buna eklenince, özellikle güneyde, Gâvur Gölüyle birlikte bir çok (sulak alan) bataklık gölleri 1950-1960 aralığında kurutuldu. Bu uygulamanın büyük bir hata olduğu yaşanarak, görülerek anlaşıldı. Sulak alanların çevre, ülke, dünya eko-sistemindeki yeri ve öneminin kavranması ağır bedellere mal oldu. Bunu yapanlar bugün hayli ileri yaştalar. Günah çıkarsalar da pişman olsalar da işe yaramıyor. Olanlar olmuş bir kez. Bu konuya dünya ülkelerinin ne denli önem verdiğini anlamak için “RAMSAR” sözleşmesini okumak yeter. Ne yazık ki bu gölün kurutulduğu tarihte bu sözleşmeyi imzalamamıştık. Geç de olsa bugün bu sözleşmede(1994) bizim de imzamız var, bu da bir şey. Biz şimdi geçmişten yeterince ders çıkararak, kendi çevremizin eko-sisteminin korunması ve yaşatılması adına neler yapabileceğimizi tartışmak, aklın, bilimin, teknolojinin olanaklarıyla çözümler üretmek, bunları vakit kaybetmeden uygulamaya koymak zorundayız. Bu konuda ilk aşama, 3780 dk. araziyi sulak alan olarak düzenleyip dünya kuş göç yolunda kuşlara bir nefes aldırmak önemli bir adım olacaktır. Küresel ısınmayla ilgili olumsuzluklar hakkında uyarılar ortada. Allah insanoğluna,“size verdiğim nimetleri hor kullanmaya devam ederseniz, bunun bedelini çok ağır ödeyeceksiniz” der gibi. Oysa biz ormanlardan, sulak alanlara, doğa zenginliklerine, toprak üstü toprak altı varlıklarımıza değin çok geniş ve yaşamsal alanlarımıza karşı kayıtsızlığımızı, sorumsuzluğumuzu sürdürüyoruz. Bu sorunların çözümünde, kamu ve yerel yönetimler, KSÜ, sivil toplum kuruluşları, yazarlar, sanatçılar, medya güç birliği, iş birliği yapmıyorlar, diyemem ama yeterli değil bence. Çünkü her alanda olduğu gibi ORTAYOL Projesiyle Gâvur Gölü anısına oluşturulmak istenen küçük bir sulak alan konusunda da bir türlü söylemden eyleme geçilemiyor. Benim gibi doğa sevdalılarının tek umudu bu sulak alanının er ya da geç gerçekleşmesidir. Siyasilerimizi bu gündemin içine yeterince çekemedik. Bu nedenle sorunun siyasi ayağı oldukça yetersiz kaldı. Siyasilerimizden uzun vadeli hizmet üretmelerini bekliyoruz. Neticede içinde yaşadığımız bu doğanın, nimeti de felâketi de bizim içindir, demekten alamıyorum kendimi.
DEVAM EDECEK