Canlılar neslin devamını tek veya çift eşli olarak, tek veya aileler halinde sürdürüyor. İnsanoğlu da neslin devamını evlilik yoluyla sürdürüyor. Böylece hem neslini devam ettiriyor hem de sosyal bir varlık olmanın gereğini yerine getiriyor. İnsandaki aile hayatı, diğer canlılardaki ile burada ayrılıyor. İnsanlar normalde tek eşli canlılardır. Arada çok eşli olan olsa da genel itibariyle tek eşlilik hâkimdir. Evlilikler ne kadar doğal ise boşanmalar da o kadar doğal hale geldi. Boşanmanın çeşitli nedenleri vardır. Bugünkü konumuz boşanma nedenleri değil. Boşanmanın neden ilk dört yılda yoğunlaştığıdır. Evlenenlere büyüklerimiz; ‘ilk beş yıl çok önemli, bu dönemi atlatırsanız ilerde işler kolay olur’ der. Yapılan araştırmalar büyüklerimizi haklı çıkarıyor. Araştırma sonuçlarına göre boşanmalar en çok evliliğin ilk dört yılda oluyor. Bu nedenle ilk dört yıl önemli. Büyükler bunu tecrübe ile öğrenmişler, ancak bu işe bilim ne diyor? Baştan belirteyim bu açıklamalar bilimsel araştırmalar ışığındadır. Yapılan deneyler sonucunda erkek farelerde (tarla faresi tek eşli yaşar) VAZOPRESİN adı verilen bir hormon keşfedilmiş. Bu hormon beynin belli bir bölgesindeki resöpterlere bağlanıyor. Böylece erkek farede kendisini dişisi ile ilintilendiren haz duygusunun ortaya çıkmasını sağlıyor. Hormon nedeniyle fare sadece eşi olan fareden haz duyuyor. Bu hormonun tek eşlilerden sonra çok eşlilerde nasıl bir etki yaptığı araştırılıyor. Çok eşli yaşayan farelerin genetik tekniklerle Vazopresin düzeyleri yükseltiliyor. İlginçtir ki bu vazopresin düzeyleri yükseltilen fareler tek eşli olmaya başlıyor. Anlayacağınız vazopresin düzeyleri önemli. Bazı bilim adamları bu durumun insanların tek eşli kalmasında veya boşanmalarda da etkili olduğunu savunuyor. Yalnız diğer dış etkilerin de etkisinin unutulmaması gerektiğini de ayrıca belirtiyor. Bu nedenle erkelerde de deneniyor. Erkelerde yapılan deneylerin de şaşırtıcı bir şekilde diğerleriyle örtüştüğü görülüyor. Çünkü heteroseksüel (çok eşli) ilişki kurmuş 552 erkekte vazopresin reseptörünü kodlayan gen inceleniyor. Ve değişken sayılarda olduğu ortaya çıkıyor. Bir erkekte bu gen bölgesi az veya çok bulunabildiği gibi hiç bulunmaya da biliyor. Vazopresin arttıkça bu duygunun beyine baskısı da artıyor ve beyini tek eşliliğe yönlendiriyor. Ancak bu hormonun düşük olduğu kişilerde beyine olan etki azalıyor ve aldatmayı engellemiyor. Buradan hareketle bazı erkeklerin aldatmaya daha meyilli bazılarının ise az meyilli olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. İlerde teknoloji gelişir ve bu işi çözer ise kadınlar evleneceği kişilerden bu testi isteyebilir. Doğal olarak aldatma ihtimali yüksek olan erkelerle evlenme oranı düşebilir. Burada evliliklerin neden üç dört yıldan sonra tehlikede olduğuna geliyoruz. İlk yıllar aşk, ilgi, alaka ve sevgiliye duyulan her olumlu düşünce salgılanan bu hormonlar nedeniyle zirve yapıyor. Ancak üç yıldan sonra hormonlar azaldığı için aşk ölüyor, sadakat azalıyor. Boşanmalar ve tartışmalar artıyor. Çünkü bu hormonun azalması beyine olan etkisini ve eşe bağlılığı azaltıyor. Bağlılığın azalması ise sadakati ve tek eşliliği bitiriyor. Böylece boşanmalar ve aldatmalar zirve yapıyor. Evet, belki birçoğunuz bunları saçma sapan şeyler olarak göreceksiniz. Ancak bunlar bilimsel deneylerin sonucu, aksini iddia edenlerin farklı bir deney ile bunları çürütmesi gerekiyor. Bu deneyler 2008 yılında İsveç’te Karolinska Enstitüsü tarafından yapılmış. Bizim üniversiteler ve ahkâm kesenler de inşallah bir gün yaptıkları sosyal ve bilimsel deneyleri açıklar bizlerde onları burada paylaşırız. Bilim ilerledikçe daha neler öğreneceğiz. Daha neler icat edilecek ve daha neleri göreceğiz. Gelecek nesil bizleri ne kadar ilkel bulacak bilemiyoruz. Burada yapılan deneyleri ve sonuçlarını paylaşmaya devam edeceğim. Kalın sağlıcakla…