Hüzün îndî afâkî akşamlara vakîtlerden mavî. Erken estî rüzgar saklandı kader bîçare… Ve… Sustu. Yürek! Kapandı perdeler. Îşte bu son seremonî. Hîç bekleme gelmez o çok bekledîğîn. Bîl kî! Bu gelen puslu ayrılığın sesî… Ve hüzün… Bu günkü yazıma hüzünlü bir dörtlükle başlamak istedim. Bu dünyaya gelipte hiç hüzünlenmeden yaşayan insan yoktur diye düşünüyorum… Şu hayatta yaşayıpta hangimiz hüzünlenmemişsizdir değil mi? Batan güneşin kızıllığına bakıp hangimizin ruhunu hüzün sarmamıştır. Hangimiz bir şarkıdan etkilenmemişsizdir. Hangimiz bir şiirin ne çok duyguyu bir arada barındırdığını hissetmemişsizdir. Hangimiz hüzün dolu bir filmin etkisinde kalmamışsızdır. Hangimiz yağmurlu bir havada caddelerde yürürken yağan yağmurun hüznünü görmemişsizdir. Hatta sert esen rüzgârlardan bile hüzünlendiğimiz zamanlar olmuştur diye düşünüyorum. Hayat meşgalesinin içinde her ne kadar duyguları hisleri bir kenara bıraksakta, hüzün kendini asla unutturmaz. Böyle bir özelliği var. Çünkü hüzün başka duygulara başka hislere benzemez. Hüzün duygusunun çok istisnaî bir yanı var. O istisnaî yanı ne diye sorarsanız, dünyada yaşayan her insanda farklı tezahür eder. Yani her insanın hissettiği hüzün farklıdır. Onu diğerlerinden ayrıştıran özelliği de işte budur. Kişiye özel bir duygudur. Yine hüzünlü bir dörtlükle bitirelim mi yazıyı? Ne dersiniz! Gününüz sağlık ve başarılarla geçsin. Hoşça kalınız. Dost Hüznüm bîr zeytîn tanesî kadar kara. Hüznüm satılık değîldîr bîr pula. Hüznüm hüzünlüdür bu akşam. Dostu hîcran yoktur yanında. Vefasız dost sende terk ettîn. Fakat ama kîmler terk etmedî kî! Gönlü; hem de en çağcıl çağında.