Gündemin yoğun olduğu zamanlarda aklıma hep büyük yazarların cümleleri geliyor. ‘Türkiye’de yazacak konu bulmak zor değil, gündeme yetişmek zor.’ Gerçekten bu kadar hızlı gündemi değişen başka bir ülke var mı bilmiyorum. Çünkü ben bugün için farklı bir yazı hazırlamıştım. Ancak gündemin aşırı yoğunluğu ve herkesin hararetle tartışması bu yazıyı yazmama neden oldu. Ülkemizde herkes bir şeyden ve bir şeylerden şikâyetçi, neden mi? Her zaman söylüyorum, bizim ülkemizde herkes istediğini sadece kendisi için istiyor. Başkaları için asla… Bu istek de genelde Demokrasi ve Özgürlük oluyor. Bu ikili en çok istenen, fakat sadece kendisi gibi düşünenlere istenilen bir şey… Başkalarına, rakibe ise asla… Ülkem insanlarının bu tavırlarını dışarıdan izleyince, gülsem mi, ağlasam mı, bilemiyorum. Şimdi gelelim bu çelişkilere: Biliyorsunuz Zaman Gazetesine Kayyum atandı ve olanlar oldu. Cemaatçiler sokaklarda tepki gösterdi ve polisin sert müdahalesine tabi oldular. Yaşanılan ve görünen manzara hiç de iç açıcı olmadı. Ben şahsen bu sert müdahaleyi doğru bulmuyorum. Çünkü ülkemiz ve hükümetimizi zor duruma sokacak ve yıllarca o manzaralar hükümete karşı kullanılacaktır. Bu nedenle cemaate müdahale ve cemaatle mücadele doğru, ancak bizi zor duruma sokacak yöntem yanlış diyorum. Çünkü bu gibi durumlarda haklı iken haksız olma durumuna düşülür. Şimdi hükümeti basını susturmakla suçlayan bu insanlar, daha önce de Oda TV’ye yapılan baskınları ve basılmamış kitabı nedeniyle insanları tutuklayanları alkışlıyorlardı. Gazetelerin manşetlerinde o insanların terörist ve işbirlikçi olduklarını, asla gazeteci olmadıklarını söylüyorlardı. Demek ki teröre destek verdiği kabul edilen gazete basılabiliyormuş. Bakınız; Mustafa Balbay, Nedim Şener ve Soner Yalçına gibi yazarlar ve basın kurumları…
Basılmayan kitap nedeniyle bir insanın hapse atılması ne demek? Bu hangi hukuka ve adalete sığıyor demokrasi nerede? Basın özgürlüğü nerede? Bu soruları basın özgürlüğü isteyenlere sormak gerekiyor. Hükümet karşıtları ülkede Basın Özgürlüğünün artık kalmadığını söylüyorlar. Buna kanıt olarak da eskiden Başbakanların ve siyasetçilerin çok rahat eleştirildiğini hatta hakaret bile edildiğini... Şimdi ise hükümeti eleştirmek ve onlar aleyhinde yazı yazmak suç imiş. Evet, eskiden siyasetçilere hakaret etmek bile serbest idi. Hatta siyasetçilere hakaret etmek ve onları küçültmek makbuldü.
Ama askere söz söylemek, büyük bürokratları eleştirmek yasaktı. Başbakana her şeyi söyleyebilirdiniz, ama en küçük generale bir söz dahi edemezdiniz. Edenin vay haline idi. O zamanlar İktidara söz söylemek serbestti ama MUKTEDİRLERE laf söylemek, onları eleştirmek, aleyhlerine yazmak yasaktı. O dönemde gazeteler hükümet yıkar ve hükümet kurardı. Kimin bakan olacağına generallerle gazete patronları karar verirdi. Hükümetler siyasetçiler dışında kurulur ve siyasetçiler kendilerine biçilen oyunu oynardı. Bir başlıkla hükümet gider, ikinci başlıkta yeni hükümet gelirdi. O zaman ki basın özgürlüğü böyleydi.
Ne çabuk unuttunuz. Başbakanın medya patronu tarafından PİJAMA ile karşılandığını. Ben o dönemin basın özgürlüğünü almayayım… Geçen gün herkesin tanıdığı CHP’li başkan yardımcılarından biri, ‘Bizim iktidarımızda AKP’yi destekleyen basın kurumlarının kapısına kilit vuracağız’ demişti. Daha iktidar bile olamadan basını tehdit ediyor ve kapatacağını medyada dillendirebiliyordu. Zannedersem kendisi de, ne dediğinin farkında değildi. Yoksa o sözleri açık açık söyleyen birinin ortalarda dolaşması, hele hele de siyaset yapması mümkün olmamalı, ama bizde mümkün ve ne acıdır ki, bu insanlar medyaya özgürlük istiyor. Evet, burada benim anladığım bir şey var. Herkes Demokrasi ve Özgürlüğü kendisi için istiyor. Kendisinden olmayana ise sonuna kadar esaret ve zulüm yapacak. Ölümlere bile artık insan olarak değil de sizden bizden olarak bakmaya başladık. Bizden olmayana hele de karşıdan ise sevinir olduk. Hani meşhur bir fıkra var. Hoca: Ey Müslümanlar kendiniz için istediğinizin iki katını komşunuz için istemezseniz hakiki mümin olamazsınız demiş. Bunun üzerine bizimki başlamış dua etmeye; Ey büyük Allah’ım! Benim bir gözümü, komşumun iki gözünü kör et… Şimdiki durumumuzu özetliyor. Hani hükümeti demokrat olmamakla ve özgürlüğü kısıtlamakla suçlayanlar var. Kimse kusura bakmasın; hükümet, basılmamış kitap nedeniyle adam tutuklayan ve tv basan Cemaatçilerden, hükümet yanlısı basını kapatırız diye açık açık bağıran CHP den ve demokrasi istiyoruz diye bağıran ortalığı yıkan HDP den çok daha demokrat ve özgürlükçüdür. Ben Demokrasimiz mükemmel demiyorum. Elbette eksikleri çok ve daha çok mesafe kat etmeliyiz. Unutmayın; bir ülkedeki demokrasi ne kadar ise özgürlükler de o kadardır. Ben sadece eskiden basın özgürlüğü vardı, diyenlere ve kendisi demokrat olmadığı halde demokrasi isteyenlere gülüyorum.