Kötülüklerin kabul edilebilir, hatta iyi olarak algılanabildiği bir zamanı yaşıyoruz.
İnsanlar davranışlarının kriterlerini Kur’an, sünnet, değer, fazilet, kültür gibi ölçüler yerine, bu işi kaç tane insanın yaptığına göre belirliyor.
Eğer bir davranış, çok kişi tarafından yapılıyorsa, kabul edilebilir bir hale geliyor.
Eğer sayı çok kabarık ise, bu davranışın çok iyi olduğu anlamına bile gelebiliyor.
Bugün insanlar kötü yaptıkları şeyleri, iyi şeyler yapıyormuş gibi göstermektedir.
Çoğu zaman bunun adını, ikili ilişkilerde ‘senin iyiliğin için, şunun faydası için’ söylemleri ile milletler bazında da güvenliği koruma, cumhuriyetin temel ilkelerini muhafaza, demokrasinin gelişmesi vs. gibi bir dizi kılıflarla kötü emeller gerçekleştiriliyor.
Yapılan yanlış üzerindeki dikkati, bunu iyi bir sonuç almak için yaptıklarını iddia ederek, başka yöne çekmektedirler.
Böylece bu kurnazca taktik, çok fark edilmez ve eleştirilmez.
İyi şeyler adına yapılan yıkımlar, verilen zararlar başka her hangi bir sebepten dolayı verilen zarardan daha fazladır.
Şöyle ki, din adına yapılan siyaset, ülke adına yapılan kıyımlar, hak ve hürriyet ihlalleri, fail-i meçhuller, ben onun iyiliği için konuşuyorum adına yapılan gıybetler, bütün bunlar hak suretine girmiş zulümlerdir.
İşin başka bir tuhaflığı da, bu yanlış fark edildiğinde, bunu yapan kişiler yerine, sebep olarak öne sürülen iyi ve güzel şeyleri, bu hatanın gerçek sebepleri zannetmeleridir.
Mesela, din, savaşların ve başka kötülüklerin sebebi olarak gösterilir.
Bunun üzerine toplum, savaşlara sebep olan kişiler yerine, dini savaşı sebebi görürler ve dine düşman olurlar.
Yani kötü bir şeyin iyilik adına yapılması en aldatıcı ve zararlı hataların başında gelir.
Ve genellikle sadece kötü ve zararlı olanın, iyi ve faydalı olarak kabul edilmesiyle kalmaz, aynı zamanda yanlış kullanılan iyinin reddedilmesiyle sonuçlanır.
Genelde sahip olunmayan şey, insanlara yanlışlarını söyleyebilme cesaretidir.
Birilerinin ortaya döktüğü pisliklerini hayat standardı, yaşam stili diyerek, iyi bir şeymiş gibi sunarken, sessiz kalmak, belaların celbine sebep olur.
Bununla ilgili peygamber efendimiz şöyle söyler: “Nasıl olacak haliniz? O gün kadınların başkaldırdığı, sere serpe açılıp saçılarak sokağa döküldüğü, kötülüklerin her tarafta yayıldığı ve hakkı ifadenin terk edildiği gün?”
Sahabe bu sözler karşısında dehşete düştü.
Sahabe, “Bunlar olacak mı ya Resulallah?”
Ve Allah Resulü; “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki daha şiddetlisi de olacak.”
“Bundan daha şiddetlisi nedir ya Resulullah?”
“Bütün kötülükleri iyi ve bütün iyilikleri kötü gördüğünüz gün haliniz nice olacak bir bilseniz!”
“Bu da mı olacak ya Resulullah?”
“Daha şiddetlisi bile olacak?”
“Bundan daha şiddetlisi nedir, ey Allah’ın Resulu?”
“Münkerat karşısında susup ve bizzat onu teşvik ettiğiniz gün vay halinize.”
“Bu da mı olacak ya Resululllah?”
“Evet, bu esnada Allah Resulu, Allah’a kasem ederek, O’ndan şu sözü nakletti: “Celalime yemin olsun ki, bu duruma gelmiş bir cemiyetin içine, çağlayanlar gibi fitneleri salıvereceğim.”
Der; Kalın Sağlıcakla…