Dostlarla belli zamanlarda, Risaleyi Nur sohbetlerine katılıyoruz. Tabi “Bediüzzaman, bir asra yakın uzun bir hayat geçirmiş. Onun yaşadığı asır, sadece Türk tarihinde değil, insanlık tarihinde de en büyük inkılâpların cereyan ettiği bir devirdir. Bu esnada yaşayan nice insanlar fikrî zikzaklar geçirip düşünce değişiklikleri ortaya koymuştur. Bediüzzaman’da dikkat çeken husus, onun ilk söyledikleri ve yazdıkları ile son söyledikleri ve yazdıkları arasında bir farklılığa rastlanmamasıdır. İlmîve fikrî olgunluğa çok erken yaşta ulaşması ve Bitlis'teki hocalarından Şeyh Emin'in henüz büluğa ermemiş bir çocuk olan Said'e "kisve-i ilmiye" giydirmeye kalkması, Bediüzzaman'ın dikkatleri çeken istisnâî hâdiselerden biridir. Bediüzzaman, daha işin başında, hayatı boyu mücadelesini yapacağı temel fikirleri sistematize etmiş, bir program halinde sunmuştur. Bu hafta içinde onun kaleminden yazmıştım. Ümmetin üç eksiğini ve üç çıkış yolunu… İsterseniz bu konuyu da biraz açalım.  Ele alacağımız üç düşman meselesi, onun kendisi için yaptığı programın âdeta nokta-i merkeziyesini, kalbini teşkil etmektedir. Üç düşmanın onun düşünce sistemindeki yerini görmek için mezkur programı özetle vermede fayda var. DAVASI İMANI KURTARMAKTA Bediüzzaman, 1909’da Dini Ceride adlı bir gazetede “Dağ meyvesi acı da olsa devadır” adlı makalesinde fikriyatını “dokuz” madde halinde özetler. Bu makalenin alt başlığı, onun şuurlu şekilde belli maksatları mücadele programına aldığını göstermesi bakımından zikre değer: “Bediüzzaman’ın Fihriste-i Makasıdı ve Efkarının Programıdır.” Bu dokuz maddeyi şöyle özetleyebiliriz: Birinci madde: İslâm âlemini terakkiye (ilerlemeye)sevkedecek uyanışı sağlamak. İkinci madde: İslâm maarifini sağlayan üç merkez arasındaki ihtilafı gidermek:   Bu üçmerkez medrese, mektep ve tekkedir. Üçüncü madde:   İlmî çevrelerde ilmî hürriyeti tesis etmek. Dördüncü madde: Medreselerde ihtisas şubeleri te'sis etmek. Beşinci madde: Mürşid-i umumi olan vaiz ve hatiplerin yetişmesini de ele almak. Altıncı madde: Osmanlılarda terakki meylini uyandırmak. Burada asıl mevzumuzu teşkil eden üçdüşman mevzubahis edilir.(Dünkü yazımda bu konuya değinmiştim) Yedinci madde: Hilafet makamının ıslâhı meselesi. Sekizinci madde: Osmanlı Devletinin beylikler devrine dönüşmemesi için, Müslüman halklar arasında ittihad-ı Muhammedî fikrinin geliştirilmesi. Dokuzuncu madde: Millî birliği sağlayarak, Kürtlerin ihtilafı sebebiyle zayi olan kuvve-i cesimelerinden (büyük güçten)istifade etmek.3(Bugünkü terör meselesi ile ilgili) Hemen kaydedelim ki, 1907'de İstanbul'a gelmiş olan Bediüzzaman'ın bu fikirleri çok önceleri geliştirdiği, İstanbul'a gelmezden önce bunlardan bir kısmının tahakkuku için yıllar önce, aşiretler nezinde çalışmalar yaptığı bilinmektedir. Hattâ İstanbul'a da fikirlerinin tahakkuku maksadıyla gelmiştir.4 Bediüzzaman dokuz maddede hülasa ettiği bu temel fikirleri, "hem bir meslek takip ettiğini göstermek"5, hem "hakikat olduğu için" hem de hak olan bir davanın iyice yerleşmesi için onun esaslanna "mükerreren irca-ı nazar lâzım olduğu" için bütün kitaplarında ve yayınlarında tekrar tekrar ele alır.6”(Risaley-i Nur) İSLAM TERAKKİYE MANİ DEĞİLDİR Bir zamanlar dinimizin ilerlemenin önünde engel olduğunu söyleyen sözde aydınlar olmuş, daha doğrusu karanlık gerici insanlar çıkmış. Bu din oku hem de Yaratan Rabbinin adı ile oku diyerek başlıyor. Böyle bir dinin gelişmeye mani olarak gösterilmesi bir defa saflık değilse, aptallıktır. İlim müminin yitiğidir, ilim Çinde de olsa ara diyerek ilimi teşfik eden bir Peygamberin ümmetiyiz siz bun nasıl söylersiniz? Olsa olsa kusur dinimde değil, dinimin emirleri doğrultusunda yaşamayan bizlerdedir. Okuduğumuzda, araştırdığımızda gelişip, modern toplumların önüne geçeceğimiz bir gerçektir. Öyle ise terakkiye mani bizim halimizdir. Kurbağanın dediği gibi ‘Çok türkü bilirem ama ağzıma su kaçi, söylemirem” Kalın sağlıcakla.