Her şeye taraflı bakmaya o kadar alışmışız ki bilime bile taraflı bakıyoruz. Bizden olmayan bilime bile karşıyız. Bu nedenle  ‘Evrim teorisi’ denilince birçoğumuzun tüyleri diken diken oluyor. Tüm dünyada kabul görmüş bir konu ve bizde ki karşılığı bambaşka. Çünkü bilgi sahibi olmadığımız için olayın dalgasındayız. Evrimi kime sorsanız  ‘maymundan gelmek’ olarak açıklar. Çünkü öyle duymuştur ve araştırmadan da öyle olduğuna inanmıştır. Yani ilk duyduğu şekliyle kabul eder ve ne olduğunu da araştırma zahmetine katlanamaz. Bizde koşulsuz kabullenme makbuldür. Hoşumuza gideni araştırmadan koşulsuz doğru, hoşumuza gitmeyeni de koşulsuz olarak yanlış kabul ederiz.  Bilginin ne olduğunu araştırmadan kabule ya da inkâra meyilliyiz. Bizim lügatimizde araştırmak yok. Önder kabul ettiğimiz kişiye veya tarafımıza göre davranmak var. Onların doğru dediklerini kabul etmek, yanlış dediklerini reddetmek var. Toplum olarak hep birilerinden hikâyeler dinleyerek büyüdük, tarih bile hikâye olarak anlatıldı. Anlatılan bu hikâyeler hoşumuza gitti, araştırma konuları veya gerçekler değil, bu nedenle bu hikâyelere inanmak istedik. Örneğin kurutuluş savaşında şehrimizi kurtaran komutan Arslan Bey’i pek kimse bilmez ancak herkes Sütçü imamı bilir. Aynı şey Çanakkale Savaşı için de geçerlidir. Varlık yokluk savaşı dediğimiz bu savaşta herkes, her cephede yaşanan kahramanlıkları bilir ancak ‘Bu cephenin Başkomutanı kim’ diye sorsanız hiç kimse bilmez. Oysa savaşları kazanan da kaybeden de komutan değil mi? Hikâye ve anlatıma önem verdiğimiz için ne bilim üretebiliyoruz ne de üniversiteler ilklere girebiliyor. Bilimsellikten çok uzağız. Üniversiteler yıllarca bilim üretmek yerine Laikliğin kalesi oldu. Çünkü bilim üniversitelerimize uzaktı zaten kimse onlardan bilim beklemiyordu. Cumhuriyeti beklesinler yeter. Okullarımızda da yıllardır evrim teorisi anlatılır. Ancak insanımız evrimi hala insanın maymundan gelmesi olarak biliyor. Evrimi savunan insanları alt etmek için de bilgisi olmadığı için ‘Senin atanda mı maymun ya da sen de maymundan geliyorsan bana ne’ diyerek espri ile üste çıkmaya çalışır. Bilgisi olmayanın bilimsel bir izahı olmadığı için hakaretle üste çıkmaya çalışır. Durum böyle olunca da devlet, halkın bakış açısına aykırı olduğu için Evrim teorisini ders kitaplarından kaldırma kararı aldı. Çünkü biz evrime inanmıyoruz ve bize göre evrim saçma sapan bir şey. Bu saçma sapan şeyi görmemize gerek yok. Biz bizim gibi düşünmeyen, bizimle hareket etmeyen ve bize uymayan şeyleri sevmeyiz dışlarız. Yanlış buluruz. Böylece hoşumuza gitmeyen şeyleri engellemiş oluruz. 21. Yüzyılda hala engellerle bir yerlere varmaya çalışmak ne kadar doğru ve amaca ne kadar uygun o da tartışılır. Sadece kendimizi ve kültürümüzü öğrettiğimizde donanımsız insanlar yetiştirmiş olmaz mıyız? Dünyayı tanımanın en iyi yolu dünyadakileri tanımaktan geçer. Amaç dünyaya yabancı, yaşadığı dünyayı ve içindeki insanları bilmeyen insanlar yetiştirmek ise doğru yoldayız. Ancak donanımlı ve kendinden emin, dünyayı tanıyan ve Türkiye’yi geliştirecek, çağdaşlaştıracak insanlar yetiştirmek ise bu yol yanlış olur. Zaten bir kişi bilmediği bir konu hakkında cahildir ve o konuda da rakibini yenemez. Eğer tüm dünyada milyarlarca insanın kabul ettiği evrim yanlış ise onun yanlışlığını yasaklayarak değil, neden yanlış olduğunu bilimsel yollarla açıklayarak ispatlarız. Kişi ne kadar donanımlı ise o kadar başarılı olur. Hiç bilmediği ve görmediği bir konuda rakibini yenmesini beklemek beyhudedir hatta imkânsız ama rakibine yenilmesi çok muhtemeldir. Elinden tableti ve akıllı telefonu düşürmeyen bir gençlik yasaklarla engellenemez. Bilimi yasaklarla ve gizlemelerle geliştiremeyiz. Bilim özgür ortamlarda ve fikir çatışmalarının olduğu yerlerde gelişir. Eğer bir ülkede özgürce fikirler çatışmıyor ise insanlar çatışır. Oysa tehlikeli olan fikirlerin çatışması değil insanların ve silahların çatışmasıdır. Korkumuz fikirler değil, cehalet olmalıdır. Kalın sağlıcakla…