İnsan denen varlığı manevîdeğerlerle donatan ve en ilkel denilen dinden en mükemmel olduğuna inandığımız- bizim inancımıza göre - İslâmiyet’e kadar, insanı eşyadan ve diğer her çeşitcanlıdan üstün hâle getirdiği kabul edilen inanç manzumeleri, toplumlar içinvazgeçilmezdir. Özellikle tarihten günümüze kendi millî kültür veşahsiyetimizin yoğrulmasında gerek eski Gök Tanrı dininin, gerekse bin yıldanberi yaşaya geldiğimiz İslâmiyet’in yeri ve değeri ise, diğer milletlerindin-toplum ilişkisindeki etkileşimlerinden daha da önemli sayılsa gerek. (Askerine peygamberinin adıyla hitap eden, peygamberinin ruhuincinir endişesiyle Mescid-i Nebevî’nin tamiri sırasında çekiçlerin tokmağınakeçe sardıran başka bir millet var mı acaba?) Yani, dinleriyle bu anlamdaözdeşleşecek kadar etkileşim içine giren başka hangi milletlerin olduğutartışılmaya değer bir konu.
Her toplum, kendine göre şahsiyet vehayat kaynağı olarak gördüğü dinini öğrenmek ve yeni nesillerine öğretmek,onları eğitmek için öteden beri belli ölçülerde programlar tasarlamış ve hayatageçirmiştir. Bu her dinde ve her devirde sistematik programlar çerçevesindeolmayabilir; ama gelişmiş ve semavî denilen dinlerde belli bir disipliniçerisinde yapıldığı muhakkak. Kendimize özgü tarih ve kültür şartlarımıziçerisinde biz de bin yıldan beri manevî hayat kaynağı olarak kabul edipyaşadığımız dinimizi hep heyecanla öğrenmiş ve çocuklarımıza belli birdisiplinle öğretmeyi vazife bilmişizdir. Ne var ki konumuz doğrudan doğruya dineğitimi ve tarihî süreç içerisinde bu konunun safhaları olmadığı için, işaretedip geçiyoruz.
Biz bu çalışmamızda yukarıdakibaşlık çerçevesinde bazı düşüncelerimizi okuyucularla paylaşmak istiyoruz. Bu bağlamdaönce değer nedir ve ne anlama gelmektedir, ardından değerler eğitiminden amaçnedir, ne murat edilmektedir? Sonra da değerler eğitiminin din eğitimindekiyeri ve önemi konusunda neler söyleyebiliriz? En nihayetinde, somut birzihniyet örneği (şimdi “FETÖ” denen malûm cemaat liderinin sözde “barışsüreci”ndeki davranışı) üzerinden, “yüksek değerler”in dahi nasıl istismaredilebildiğine, bunun panzehrinin ise “demokratik zihniyeti içselleştirmek”tengeçtiğine dair düşüncelerimizi arz edeceğiz.
1- DeğerlerinTanım ve Tasnifi
Bir Eğitim Vakfının (İTÜ) genel veisabetli tanımı şöyle: Değer, bir toplumda benimsenmiş ve yaşatılmakta olan hertürlü duyuş, düşünüş, davranış ve kuraldır. Değerlerin toplamı, kültürüoluşturur.
Değer kavramını felsefî, psikolojik,sosyolojik ve ekonomik çerçevede ele almak mümkün. Biz felsefî çerçevede elealacak olursak (çünkü konunun fark edilmeyen öyle bir boyutu var), bir ölçüt,bir kıstas (kriter) anlamını öne çıkarmamız gerekecektir. Malûm, epistemolojidediğimiz bilgi teorisinde bilginin “kaynağı” ile beraber “değeri” konusu dabaşlı başına birer alandır. Yani bildiğimiz şeylerin hakikat değeri nedirsorusu, öteden beri farklı cevaplar bulmuştur. Rasyonalistler (bu bağlamdadogmatikler), aklın hakikati kesin olarak bilebileceğini, şüpheciler(septikler), hakikatin imkânsız, ona ulaşmanın en azından şüpheli olduğunu;ikisinin arasında yer alan görececiler (izafiyetçiler-rölativistler) ise eşya(realite) ile insanın (süjenin) içinde bulunduğu şartlara yahut imkân vekabiliyetine bağlı olduğunu, yani kesin hakikatin mümkün olmadığını söylerler.Hakikatin ölçüsü meselesinde de farklı anlayışlar söz konusudur: Rasyonalistlerdüşüncenin eşyaya (yahut düşündüğümüz tasavvurlara, teorilere) uygunluğundan;ampiristler algı ve deneylere, pozitivistler olgulara, nihayet pragmatistlerise faydamıza, menfaatimize uygunluk derecesinden bahsederler, yani hakikatfaydalı olan, işime yarayandır. (Bu sonuncusu her şeyiyle İngiliz-Amerikanfelsefesi. Yapılan bu tasnif ve tanımlar, konuyu temellendirirken işimizeyarayacaktır.)
Felsefî Antropoloji, yani insanfelsefesi başka bir değer hiyerarşisinden bahseder ki, bunlar insanîdavranışlarımızı yönetirler. Üç çeşit yönetici değerden bahseder: 1. Vasıta(araç) değerler; 2. Alışılagelmiş, gündelik (abitüel) değerler ve 3. Yüksek(gaye) değerler. Vasıta değerler, ilgi ve çıkar ilişkisine bağlı olan, maddî,ekonomik, faydaya ilişkin değerlerdir. Alışılagelmiş değerler, adı üstündealışkanlık, moda, gündelik zevkler ve geleneklere dair olanlardır. Yüksek değerlerise, insanı insan yapan, hiçbir araca mahkûm etmeyen, salt değer olmalarıitibariyle hayatımızı yöneten ölçü ve kavramalardır: İyilik, bilgi, sevgi,saygı, doğruluk, dürüstlük, dostluk, adalet, güven, inanma, şeref, vb. Bunlararahatlıkla ve özellikle merhamet, barış, diğerkâmlık (özgecilik) gibi değerleriekleyebiliriz. İyilik, bilgenin (hakîmin) gözünde sırf iyilik içindir; bilgigerçek bilim adamı (âlim) nezdinde sırf hakikat için araştırılır ve kazanılır;sevgi-saygı, doğruluk-dürüstlük-adalet, barış hepsi yüksek, yani gaye değerlerdir, hepsi insan için,insanı insanca yaşatmak içindir. İnsan ise, filozof Kant’ın dediği gibi gayevarlıktır, hiçbir şeye araç yapılamaz.
2- DeğerlerEğitimi ve Amacı
Değerler Eğitimi’nin amacınagelince; aynı eğitim vakfının web sitesinde şöyle yazıyor: “Değerler Eğitimi,Yaşayan Değerler Eğitim Programı (Living Values Education) adı altında 1995yılında Birleşmiş Milletlerde uluslararası bir proje olarak uygulanmayabaşlanmıştır. UNESCO tarafından da desteklenmektedir.
Programın amacı; iyi karakterlibireyler yetiştirmek, temel değerleri pekiştirmek, çocukların kendilerine vetopluma yararlı olacak temel değerleri psikolojik, bilişsel ve sosyalgelişimlerine uygun olarak kazanmalarını sağlamak, çocukların kazandıklarıdeğerleri davranışla ifade etmeleri yönünde fırsat vermek, Karakter ve DeğerlerEğitiminin ailede ve okulda paralel bir şekilde işleyişini sağlamaktır.