Bu gün yazıma bir örneği anlatarak başlamak istiyorum. Uzun yıllar öncesiydi. Yanlış hatırlamıyorsam 25 sene falan oldu. Uzaktan tanıdığım bir arkadaş eşi ile sorunlar yaşıyordu. Diyanet İşleri Başkanlığının fetva hatlarından birini aramış. Orada ki görevli ile aralarında şöyle bir konuşma geçmiş. Arkadaş: sayın görevli eşim helâl ekmek parası kazanmıyor… Biliyorum ki kazandığı rızık haram ve ben bunu yemek istemiyorum. Ne yapabilirim? Diye sormuş… Görevli: yakınlarınız size baksın… Arkadaş: ben yakınlarıma bu durumu söyleyemiyorum… Görevli: hiç akrabanız yok mu? Onlar ihtiyaçlarını karşılasın… Arkadaş: öyle bir imkânım yok… Hiç kimseye söyleyemiyorum bu durumu …  diye üstelemiş. Görevli: o zaman siz yiyebilirsiniz. Bu sizin günahınız olmaz. Bu helâl rızık getirmeyen eşinizin günahı olur. Yemeye devam edebilirsiniz… ‘’ demiş ve telefonu kapatmış. Bu soruna, Diyanet İşlerinin Fetva hattında çalışan görevlinin bulduğu çözüm. Bütün bunları duyunca Hz. Ömer’in şu sözünü düşünmeden edemedim. ‘’ Kişiliğini makamdan alanlar makamdan sonra kişiliksiz kalırlar.’’ Devam edelim… Arkadaş sözlerini şöyle bitiriyor...  ‘’ Benim sorunum yalnız benim sorunum değildi ki… Birçok kadının aynı benim durumumda olduğunu biliyordum. Sonrasında Diyanet İşleri Başkanlığından birilerinin aramasını ve bu soruna çözüm bulması gerektiğini açıkçası düşünmedim değil. Ama hiç kimse aramadı. ‘’ Bu örnek bize Diyanet İşleri Başkanlığının aşağı yukarı ne durumda olduğunu göstermiyor mu? Fetva makamı olmaktan öteye gidemeyen, makam mevki sahibi olan bir kuruma şu soruyu soramaz mıyız? Siz nasıl bir kurumsunuz ki bu soruna sadece fetva verip, çözüm bulmadan yola devam ediyorsunuz? Bir fetva hocası dinde ve toplumda oluşan dezenformasyonu nasıl göremez? Yani, kocan ister helâl kazanç kazansın, ister haram kazanç kazansın, sus yemeğini ye…  Sorun çıkartma mı denilmek isteniyor? Nasıl olsa kendileri İslam dini’ni iyi bildikleri için ayrıca helâl kazanç kazandıkları için gönülleri rahat. Hadi hepsinden geçtim… Bir topluma veya bir topluluğa, bunca yıl içinde haramı helâli dahi ayırt etmeyi öğretemeyen bir kurum, nasıl olurda başarılı bir kurum sayılır? Feto yapılanması oluşurken sonucun böyle olacağını bilmediler… Bilmem ne, uyduruk tarikatlar - tarikakçılar oluşurken bilmediler? Durmadan bilmedik… Bilemedik diye beyanatlar veriyorlar. ( Ayrıca bilemedik cümlesi kaçamak bir cevaptır. Aslında insanlar biliyordur fakat içerden bir açıkları olduğunda bilemedik bilemedik diye konuşurlar… ) Bu söylediğinizi anladıkta…. O zaman siz neyi biliyorsunuz? Bu işi TV ekranlarından binlerce lira para karşılığında, dini şov yaparak anlatan, hocaların eline bırakırsanız, sonuç bu olur. Türk Halkının geldiği nokta da bu olur. Seda Sayan’ dan için ‘’dini bilgisi çok iyi, çok doğru bilgiler veriyor’’ diyeni bile duyduk. Bir kurumun başı hiç mi öz eleştiri yapmaz? Hiç mi kendin de kusur aramaz? Ben neyi yanlış yaptım diye hiç mi düşünmez? Verdiğim sadece bir örnek … Aslına bakarsanız bu örnekler öyle çok ki! Mehmet Görmez görevi bıraktı. Yerine başka bir din görevlisi gelecek. Biliyorum ki o da aşağı yukarı aynı şeyleri yapacak. Kafalarında nasıl bir din tahayyül ettilerse onu uygulayacaklar. Kur’an ı Kerim hâlâ bütün kitapçılarda satılıyor. Allah’ın Kitabı parayla satılıyor… İnsanlar parayla gidip satın alıp okuyor. Daha önce ‘’ İnsanlık sözün bittiği yerde misin?’’ diye bir köşe yazımda yazmıştım. Çözümünü de yazmıştım. Allah’ın Kitabını satmak hangi kitaba sığar diye…  Diyanet İşleri Başkanlığı’ nın bu konuda bir çalışması olduğunu düşünmüyorum. Olsa duyardık. Ne söyleyeyim ki? Derin bir din bilgimiz yok. Diyanet İşleri’inde çalışan ilim irfan sahibi hocalar kadar bir bilgimizin olması imkânsız. Bildiğimiz kadarıyla… Hayırlı olsun, o makam… Yeni gelecek olan başkana. Diyanet İşleri Başkanlığı güzel işler yapmıyor mu? Muhakkak ki yapıyor. Hak yemeyelim. Fakat biraz daha ayrıntılara dikkat edilse daha güzel olmaz mı? İslam dini kıldan ince kılıçtan keskindir… sözü boşuna mı söylenmiş… Ne dersiniz! Gününüz sağlık ve başarılarla geçsin. Hoşça kalınız. Hz. Ömer:  ‘’Dininizi doğru öğreniniz. Yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz. ‘’ demiş…