Sabah erkenden kitaplarımı apar topar çantama yerleştirip Fatih'teki evimden çıkarak Beyoğlu istikametine doğru yol aldım. Hava oldukça güzeldi, temiz havayı içime derin bir nefes alarak soludum. Böylece üzerimdeki sabah uyuşukluğu az da olsa gitmişti. Oradan da Kağıthane'ye geçerek arkadaşım Ayhan’la buluşup elimize birer simit alarak soluğu Beşiktaş semtinde aldık. Akabinde Beşiktaş İskelesi'nden vapurla Ümraniye'ye geçtik.
Arkadaşım haklı olarak bu kadar aceleyle nereye gidiyoruz azizim, dedi. Tabii ki ben de heyecanla üstatların bulunduğu mekana gidiyoruz dedim. Sen de biliyorsun ki bir iktisatçı olarak farklı bir kulvara yani edebiyata olan hayranlığın ortada. İstedim ki o şahsiyetleri sen de yakından görerek tanımanı istedim. Böylelikle ben de tanışma şerefinde bulunmuş olacağım bu vesileyle. Peki kimler var orada? Şahsen ben de bilmiyorum, kısmet... Benim için de bir sürpriz olacak. Nihayetinde Ümraniye'den Kadıköy'e geçerek oradaki bir kahvehanede simitlerimizin üstüne bir çay içmek için durduk. Durduk durmasına lakin yerimizde adeta geminin denize demir attığı gibi çakılı kaldık. Gördüğüm manzara karşısında Ayhan da şaşıp kaldı. Meğer biz tam da aradığımız mekana gelmişiz. Anlaşılan o ki dört ayaküstüne düşmüşüz. Ahmet Rasim bir köşede, Yahya Kemal diğer köşede, ortada Mehmet Akif ile Mithat Cemal baş başa... Karşı köşede ise Rıza Tevfik ve diğer üstatlar oturuyorlar. Hangisini sayayım ki!..Her biri de bir telaşla farklı işlerle meşguller fakat tek olan ortak bir nokta var ki o da edebiyatla iç içe olmaları.
İçlerinden beni en çok etkileyen ise realizm ve natüralizm akımının etkisinde kalan Hüseyin Rahmi Gürpınar oldu. Niye mi? Çünkü elinde oyası büyük bir aşkla kazak örüyor. Bizim meşhur Şıpsevdi, Gulyabani, Şık, Mürebbiye, Kadınlar Vaizi, Nimetşinas gibi roman ve hikayelerin yazarı... Evet, evet, gözlerim yanlış görmüyor. Meğer ne marifetler varmış kendisinde! Manzara karşısında şaştım kaldım. 17 Ağustos 1864'te İstanbul'da doğan ve küçük yaşta annesini kaybeden ve bunun verdiği üzüntüyle zorlu bir hayattan geçen Hüseyin Rahmi Gürpınar, hakikaten on parmağında on marifet olan bir edebiyatçı.
Onun en çok hoşuma giden bir yönü de eserlerindeki üslubunun sade oluşu ve şivelere yer vermesidir, aynı zamanda ironi dediğimiz alaysı tarzda da ele alarak eğlendirme ve güldürme yönü hemen hemen bütün yapıtlarında ağır basmaktadır ve okuyanları etkilemektedir. Her ne kadar teknik açıdan kusurlu olsa da romanları bir solukta heyecan ve merakla okunan türden eserlerdir. Anlayacağınız sokağı edebiyata getiren ve sanat toplum için anlayışını benimseyen değerli bir sanatçıdır Hüseyin Rahmi Gürpınar. Bundan dolayıdır ki halk tarafından çok tutulup çok beğenilmiştir.
Hayatındaki renkli kişiliğiyle ve birçok alanda (memur, gazeteci, öğretmen, milletvekili gibi) hizmet veren Hüseyin Rahmi, Heybeliada'daki köşkünde 8 Mart 1944 tarihinde hayatını kaybetti ve geride ise özellikle edebiyat sahasında birbirinden güzel unutulmaz eserler bırakarak ölümsüzlüğe kavuşmuş oldu.