“İman" ve “emanet" kelimelerinin aynı köktengelmekte oluşu bile emanet konusunun din nazarında önemli bir yeri olduğununişaretidir.

"Ey iman edenler! Allah ve peygamberlerine hainliketmeyin.

Bile bile aranızdaki emanetlere de hainlik etmeyin."

Emanet kelimesi bize iki temel anlam çağrıştırıyor:Güvenmek ve güvenilir olmak.

Birincisi ihtiyaçtır, diğeri ise bir erdem.

Güvenme ihtiyacını her zaman taşırız da, güvenilir olmakerdemi için aynı şeyi söyleyebilirmiyiz? Kendimizi yoklayalım, biraz incedüşünelim; emanet duygusunu göz ardı ettiğimiz, bize güvenenleri yanılttığımız"irili ufaklı" nice "olay"la karşılaşacağız.

Emanet konusunda “küçük kaçamak"lar yaparkendüşünmeyiz ki, bu nitelik yoksa ihanet vardır ve güvenilir olmayan insan“hain"dir.

Oysa hainliği "vatana ihanet" sınırlarınahapsetmiş bir anlayış hâkimdir sanki bize.

İhanetin diğer alanları unutulmuş, normalleşmiştir âdeta.

Söz gelimi, aile yuvası eşlerin birbirine sadık kalacağıön kabulü üzerine kurulur.

İşler değişip taraflardan biri "yan çizince"ortaya çıkan durum düpedüz ihanettir.

Ancak bakın, nasıl da "aldatma" ve"birlikte olma" gibi nitelemelerle hafife alır olduk bu ağır ahlakidepremi.

Konuğuna "Eşini hiç aldattın mı?" sorusunuyönelten program sunucusunun rahatlığına bakınız.

Emanet deyince genelde aklımıza, koruması için birinegeçici olarak bıraktığımız şey gelir.

Hukuk ağırlıklı bir yaklaşım söz konusudur bu bağlamda.

Emanetin bir de ahlaki boyutu var ve bunu "güvenilirolmak" temelinde ele almak mümkün. İfade edelim ki gündelik-hukuki anlamıile emanet algısını besleyen kaynak da budur.

Bir kimseye koruması için bıraktığımız şeye"emanet" deyişimiz, onu teslim alanda var olduğunu kabul ettiğimizgüvenilir olma niteliği ile ilgilidir.

Gerçekten de emanet duygusu insanın yapısında vardır vevicdan dediğimiz ruh dünyası olgusundan beslenir. O sebeple her normal insankendisine güvenilmesini ve başkalarınada güvenebilmeyi ister. Bu iki yönlütalebin gerçekleşmesi halinde toplumsal organizasyon sağlam bir desteğekavuşmuş olur. Bireylerin birbirlerini kabullenmeleri böyle bir düzlemde mümkünolur.

“İman" ve “emanet" kelimelerinin aynı köktengelmekte oluşu bile emanet konusunun din nazarında önemli bir yeri olduğununişaretidir.

"Ey iman edenler! Allah ve peygamberlerine hainliketmeyin.

Bile bile aranızdaki emanetlere de hainlik etmeyin.ayetleri de bunu açıkça ortaya koyuyor.

İşte bunun içindir’ki emanet duygusunu yitirmek diğer birifade ile ihanet münafıklığın temel göstergeleri arasında sayılmıştır.

Evet, emanet niteliği öylesine önemlidir ki Müslüman,gördüğü hıyanete misli ile karışık verme yolu ile de olsa onu zedeleyecek birdavranış sergilememelidir.

İşte ilke: "Sana emanet bırakanın emanetini geriver. Sana ihanet edene ihanet etme."

İnsan bir yandan emanet duygusunu yüceltirken diğeryandan onu çeşitli zaafların kurbanı kılabilmektedir.

Kur’an, insanın emanet konusunda yaşadığı genel zaafhaline şöyle dikkat çekiyor: "Şüphesiz, biz emaneti göklere, yere vedağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onuinsan yüklendi. (Ancak insan çok kere, yüklendiği bu emanete riayetetmemektedir.) Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir."(Ahzâb, 72.) Buradainsanın yüklendiği ifade edilen“emanet" çeşitli şekillerde açıklanagelmiştir. Bu açıklamaların ortak peydasını,“akıl ve irade sahibi olmanıngerektirdiği sorumluluk olgusu" şeklinde çerçevelemek mümkündür.

İnsan, iyi ve kötü arasında seçim yapabilme yeteneğiniolumlu yönde kullanmadığı zaman, hem kendisine hem de başkalarına, çevresi nezulmetmiş olur.

Ayette insan türünün bu özelliğine dikkat çekilerek onungenelde emanete riayet konusunda vefasızlığa yatkın olduğuna işaretedilmektedir. Buradan hareketle diyebiliriz ki emanet duygusu yaratılıştangelmekle beraber bütün ahlaki nitelikler gibi onun da zamanın olumsuz şartlarıiçinde bastırılıp yok olabilmesi söz konusudur.

Hz. Peygamber bu yok oluşun, insan uykuda imiş gibi,farkında olmadan azar azar gerçekleştiğini haber vermektedir.(Buhari , Rikak,35.)İşteböyle bir düşüş yaşamamak için emanet duygusunun daima aktif tutulmasıgerekiyor. Bu noktada yapılması gereken şeylerden biri de uygun şartlaroluşturup insana güvenmektir. Güvenen kişi kendi içinde taşıdığı olumlu yapıyıgüvendiği kimseye de yansıtır. Birine güvendiğinizi belli edin; ona, bu yoldabüyük bir enerji aşılamış olacaksınız . "Güven büyük bir güçtür"diyor. Muhammed İkbal, "Birinin benim bir teorime güvendiğini görünce buteorinin gerçekliğine olan güvenim sonsuz artmaktadır."

Aslında, koruması için birine bırakılan emanet belli birmaddi değer kadar emaneti bırakanın karşısındakine beslediği güven duygusunudatemsil eder.

Bu yüzden, emanete hıyanet eden kimse emanet sahibininsadece malını zayi etmemiş, ona ruh dünyası planında da haksızlık etmiştir.

Bu yönü ile emanet duygusu kişinin dokunulmazlarıarasında önemli bir yer işgal eder. Emanet niteliği öylesine önemlidir ki,Müslüman gördüğü hıyanete misli ile karışık vermek yolu ile de olsa onuzedeleyecek bir davranış sergileyemez.

Şu hadisi şerif tam da bunu söylemiyor mu: "Sanaemanet bırakanın emanetini geri ver. Sana ihanet edene ihan etme."