Dünyayı sadece fânî yüzü ve kendi darlığı içindeduyanlar, vicdanın onca genişliğine rağmen hayatlarını zindanda geçiriyor gibionu karartmış sayılırlar. Bunlardan pek çoğu, böyle bir darlığı herhissedişinde, ya daha parlak ve muhteşem kabul ettiği maziye vurgun yaşar, ya dahayâllerinde şekillendirdiği tül pembe bir gelecek rüyasıyla teselli olmayaçalışır.

İçinde bulunduğu en eşref gün ve saatlere sözünü dinletiponlara gönlünün boyasını çalarak kalb ve ruhun ferah-fezâ iklimlerineyükseleceğine, ya "teselli" deyip hâli ve istikbali görmezliktengelerek geçmişe sığınır; ya da köksüz, temelsiz bir yalancı âtî tasavvuruylaavunur durur.

Bütün bunların teselli adına bir şey ifadeetmediği/etmeyeceği açıktır; ama gel gör ki, o bir türlü bunu anlamamaktadır.

Evet, gelecek asla unutulmamalı, o her zaman millî ruhdesenimize göre değişik ihyâ ve inşâ projelerine esas kabul edilmeli ve onasaygı duyulmalı; şanlı geçmişimiz de hep hayırla yâd edilmeli, ruh ve mânâköklerimiz hatırına da her zaman müracaat edilecek bir kaynak sayılmalıdır.

Bütün bunların yanında, daha çok da içinde bulunduğumuzzaman üzerinde durulmalı ve evrile-çevrile değerlendirilmelidir ki, bencebazılarını sıkan ve bunaltan darlıktan kurtulmanın yolu da bu olsa gerek..yoksa, ne "her yer karanlık" deyip geçmiş adına bir kısım ustûreleresığınmakla ne de eşyânın tabiatını görmezlikten gelerek âtî hesabına tutarsızhülyâlara dalmakla kat'iyen bir yere varılamaz. Şimdiye kadar bu tür hülyâlarhasret, hicran ve inkisarlarımızı artırmaktan başka bir şeye yaramamıştır.

Ama ne acıdır ki, bazı kimseler, bulundukları durumundarlık ve sıkıcılığını iman ve Hak'la münasebetlerini güçlendirerekaşacaklarına, sürekli gel-gitler yaşayarak boş kuruntularla ömürtüketmektedirler.

Böyleleri için hayat çok kısa ve sınırlıdır; onun neinsanın emellerine cevap verecek bir vüs'at ve derinliği ne de hislerininenginliği açısından ümit vaadeden bir yanı vardır. O fevkalâde vefasızdır; neyemeye doyar, ne de yedirmeye "eyvallah" eder.

Senin olup olmadığı belli değildir; bir ömür boyu sırtındataşırsın da bilinmedik bir dönemeçte "Allah'a ısmarladık" demedençeker gider. Evet, kimsenin elinde mîâdını gösteren bir senet yoktur. Yaşortalaması denen sınır kime vefa yüzü gösterir, o da belli değildir.

Ne gariptir ki, bir ömür boyu böyle bir sonun hesabı hiçmi hiç yapılmamıştır. Bu itibarla, o güne kadar devam edegelen ve bir yekûnavarması hayâl edilen o bin bir hesaba bağlı kombinezonun bir daha meydanagelmesi de asla mümkün değildir. Ona ait hesaplar defteri kapanmış ve bütün odar hesapları alt-üst edecek yeni bir muhasebe faslı başlamıştır.

Buna her şeye "elvedâ" faslı da diyebiliriz;hayata elvedâ, güzelliklere elvedâ, tadıp doyamadıklarımıza elvedâ, gidipgurûba kapanan bütün ümit ve beklentilere elvedâ faslı... Bütün arzuların sönüpkül olduğu, bütün hülyâların serâba döndüğü, bütün emellerin dibe vurduğu,bütün hüzünlerin daha bir koyulaştığı ve bütün ideallerin yıkık bir rüyayadönüştüğü böyle bir durumda, kim olursa olsun, o kendini iyiden iyiyesallantıda hisseder; belki de yıkılır dize gelir; ama, artık yapacak fazla birşey de kalmamıştır.

Evet, kimilerince, ölümle insan ruhunda açılan oyuklaröyle derindir ki, böyle bir boşluğa açılan her ruh orada kendi yokluğuylaürperdiği gibi, diğer insanların, milletlerin, hatta bütün varlık vekâinatların gidip hiçliğe dökülmesiyle de irkilir ve dehşetler yaşar.

 Böylelerininmızraplarından sürekli hasret ve hicran nağmeleri yükselir.. hep âh u vahlarduyulur çevrelerinde ve "Şu vahşetzâra geldim ama bin peşîmânım."şikâyetleriyle inler o karanlık iklim.

Genç olsun ihtiyar olsun, hayatını beden ve cismâniyetindarlığında yaşayanlar için böyle bir hicran ve inkisar kaçınılmazdır. İçki,kumar, eğlence ve çakırkeyf yaşama iptal-i his nevinden belki bazılarınıavutabilir, ama mutluluk adına onların da kat'iyen bir şey ifade ettiğisöylenemez; aksine onlara müptelâ olanların her zamanki hâlleri stres,çılgınlık, hafakan ve cinnettir.

Kıvranırlar iç içe ızdıraplarla her an; kapkaranlıkduygularla soluklanırlar muttarid ve hezeyan yaşarlar sürekli...

İmandır, ümittir, vicdan genişliğidir insanı kendidarlığından kurtarıp kalb ve ruhun ferah-fezâ iklimlerinde dolaştıran.. ilhad,inkâr, şek ve tereddüdün sisini-dumanını silip herkese rahat bir nefesaldıran.. zindanları saraylara çevirip insana Firdevs esintileri yaşatan.. vebu küçücük insanoğlunu kâinatlara denk, hatta onları da aşkın vüs'ateulaştıran...

Bilmem ki, cismâniyetteki darlığa takılıp ruhundakigenişliği göremeyen günümüzün görme özürlülerine bunları anlatmak mümkün olacakmı..?