Bebeklikten çocukluğa, gençlikten kemâle, ihtiyarlıktanölüm döşeğine derken, devamlı “hicret”ler yaşanır dünyamızda. Bir dönem gençlikhalimiz bize vatan olur; onunla Rabbimizi tanırız.
Sonra o bizi bırakır, gurbette kalır ve olgunlukdöneminin vatanına hicret ederiz.
Evet, bu engin iman kahramanları, imanlarınınderinlikleri ölçüsünde bir yandan, âlemin düşe-kalka yürüdüğü yollarda, cennetyamaçlarında tenezzühe çıkmışçasına huzur soluklayarak yol alırlar, diğeryandan da Hak'la irtibatları sayesinde, bütün kâinatlara meydan okuyabilir, herşeyin üstesinden gelebilir; kıyametler kopsa bile endişeye kapılmaz vekarşılarına cehennemler çıksa da korkup geriye durmazlar.
Başlarını her zaman dimdik tutar ve Allah'tan başkasıkarşısında kafiyen eğilmezler.
Kimseden çekinmez, kimseden bir şey beklemez ve hiçkimsenin minneti altına girmezler.
Kazandıkları ve başarıdan başarıya koştukları zaman, birtaraftan imtihan geçiriyor olma endişesiyle tir tir titrer; diğer taraftan daşükran hisleriyle iki büklüm olur ve sevinç gözyaşlarıyla boşalırlar.
Kaybettikleri zaman sabretmesini bilir, azimle gerilir vebilenmiş bir irade ile "yeni baştan'" der yola koyulurlar.
Ne nimetler karşısında küstahlaşır ve nankörlük ederlerne de mahrumiyetlere dûçâr olduklarında ye'se düşerler.
İnsanlarla muamelelerinde peygamberâne bir kalb taşır;herkesi sever, her şeyi kucaklar; başkalarının kusurlarını görmezliktengeldikleri aynı anda, kendilerini en küçük hataları karşısında bilesorgulayabilirler; çevrelerindekilerin yanlışlarını sadece normal hallerdedeğil, öfkelendikleri zamanlarda bile bağışlar ve en huysuz ruhlarla dahigeçinmesini bilirler.
Aslında İslâm da, kendi müntesiplerine, elden geldiğinceaffetmeyi, kine, nefrete yenik düşmemeyi ve öç alma duygusuna kapılmamayısalıklar ki.
Zaten sürekli Allah'a doğru yürüyor olma şuurundabulunanların başka türlü olmaları da her halde düşünülemez..
Başka türlü davranmaları, düşünmeleri bir yana, onlaroturur kalkar hep başkaları için hayır yollan araştırır, hayır dileklerindebulunur, ruhlarındaki sevgiyi hep canlı tutmaya çalışır, gayza, nefrete karşıda bitmeyen bir savaş sürdürürler.
Hata ve günahlarını pişmanlık hararetiyle yakar kül ederve günde birkaç defa, mâhiyetlerindeki kötüiük duygularıyla yaka-paça olurlar.
Gönüllerinden işe başlayarak, her bucakta iyilik,güzellik fidelerinin boy atıp gelişmesine ortam hazırlar ve Râbiatul-Adeviyyefelsefesiyle, zehir olsa da, herkesi ve her şeyi şeker-şerbet gibi kabul eder:üzerlerine kinle, nefretle gelenleri bile tebessümlerle ağırlar ve en mütecavizorduları sevginin yenilmeyen silahıyla püskürtürler.
Allah, onları sever, onlar da Allah'ı..
Hemen her zaman sevmenin heyecanıyla coşar, sevilmeduygusuyla da mest ü mahmur yaşarlar. Tevazu kanatları sürekli yerde ve gülbitirme neşvesiyle toprak olmaya teşne bulunurlar.
Başkalarına saygılı oldukları kadar onurlarına dadüşkündürler; müsamaha, şefkat, mülâyemet ve inceliklerinin bir zaaf şeklindeyorumlanmasına asla müsaade etmezler. Gerekirse, bir an bile tereddüt etmedenhayatlarını istihkâr ederek âhirete yürümesini de bilirler. İnançlarınıyaşarken, kimsenin tenkit ve takdirlerine kulak asmazlar; asmaz sadece vesadece kendi düşünce atlaslarının rengini soldurmamaya dikkat ederler; ederler,zira onlar iyi mü'minler olmaya azmetmişlerdir.
Evet. bu ölçüde enginleşmiş ufuklu bir ruh, her zamankendini yepyeni âlemlere açılma rampalarında, olabildiğine gergin ve insanînormları aşkın bir azim ve kararlılık içinde duyar..
sahip olduğu iman ve o imanın arkasındaki kuvvetsayesinde daha ne mazhariyetlere ereceğini ve ne başarılara imza atacağınıdüşünür..
ufku açık, önü açık, iradesi hür ve gönlü huzur içindeyorgunluğunu hissetmeden koşar durur. Uğradığı her konakta, kendisine veçevresine alâkası daha bir artar ve derinleşir.
Tam farkına varır veya varamaz; ama ruhunu dinlediğinde,sürekli kendini, bitmeyen, tükenmeyen bir huzur sath-ı mâilinde görür;başkaları için söz konusu olan onca gurbet ve yalnızlık sâikine rağmen o,kat'îyen yol yalnızlığı ve gurbet yaşamaz; yaşamaz, çünkü nereden geldiğini, niçingeldiğini, nereye sevk edildiğini bilir ve dünyadaki bütün toplanmaların,dağılmaların farkında, gayesi ve hedefi belli bir kulvarda koştuğunun daşuurundadır; ne yol meşakkatini duyar ne de başkalarının yaşadığı korkuları,endişeleri ve ızdırapları yaşar.
Allah'a güvenir, ümitle şahlanır ve mutlu yarınlarınmasmavi hülyalarıyla zirveye ulaşma neşvesini yudumlar durur.