Bir akşamüstü eve dönerken, gün ışığı neredeyse tamamen çekilmek üzere, birkaç adım ötede kırmızı bir kâğıt toplama arabası vardı.
Bu kâğıt toplama arabalarını sizde bilisiniz, kâğıt toplayıcılarına mutlaka tanık olmuşsunuzdur.
Brandalı Treeporterler.
Basit bir araç, bir motosiklete arka kasaları çuval ya da çadır kumaşıyla kaplanmış bir şekildeler.
Diğer şehirlerde olduğu gibi, Kahramanmaraş’ta hemen her yerde ve her saatte gördüğümüz bildiğimiz araçlar.
Yürümüş olduğum 400-500 metrelik caddede, meğer ne çok çöp konteynırı varmış, aç aç bitmiyor. Görmüş olduğum kâğıt toplama aracı, sırasıyla bütün konteynırlara yaklaşıyordu.
Birden, daha ilkokul çağlarından bir erkek çocuğu, coşkuyla ara sokaktan çıkıp bu araca
yaklaştı ve konteynerleri açmaya başladı. Sonra çocuklar iki kişi oldular.
Sanırım kâğıt toplayıcısının çocuklarıydılar.
Yaşamak için çalışıyorlardı.
Bir çoğumuz gibi bir şekilde paralarını helal yoldan kazanmak için ekmeğini taştan çıkarmanın bir yolunu bulmaya çalışıyorlar.
Kâğıt toplayıcılar ki bana göre, bizlerin düşünmeden geri dönüşümü olacak atıkları ve çöpe attıklarımızı toplayarak geri dönüşümüne önemli katkıda bulunuyorlar.
Sadece kağıtta değil, Naylon ve Kola tenekeleri gibi metal eşyalar…
Keşke geri dönüşümü olan atıklarımızı bir diğer çöplerden ayrı yerlere koyma şansımız olabilse. Apartmanlarımıza dahi geri dönüşüm atıklarını toplayacak kutular konulabilmesi gibi.
Birçok Büyükşehir Belediyesi’nin böyle buna benzer bir uygulaması olduğunu duymuştum.
Geçen akşam benim tanık olduğum ve altını çizmek istediğim konu ise;
Bizler o kâğıt toplama arabası ve o çöp konteynırları önünden geçerken yahut çöp atarken; kokusundan ve hijyeninden kendimizi sakındığımız çöpler veya konteynırları, yaşama tutunabilmek uğruna mücadele eden bu çocuklar için ise aileleriyle birlikte neşeyle çalıştıkları bir ekmek teknesi.
O uzun cadde sağlı-sollu çöp konteynırları ile uzuyor iken, bu çocuklar ve babaları için her konteynıra
ulaşmak bir köşe kapmaca oyunu gibi.
Hem de ahenkle ve paslaşarak, paylaşarak oynanan bir oyun gibi.
Büyüklerin hijyen sorunu ve evine ekmek götürme sorumluluğu bir yana bu çocuklarının durumunu
Nereye koyacağız?
Çocuk işçi mi bunlar?
Yoksa ailesine yardım eden çocuklar mı diyeceğiz?
Sakın bana bunlar bizim sakındığımız çocuklara göre daha sağlıklı ve daha dayanıklı demeyin.
Ben de düne kadar böyle düşünen biriydim.
Ta ki bir sağlıkçı arkadaşım, o olay senin bildiğin gibi değil.
O çocuklar öyle hastalıklara yakalanıyorlar ki, tıpkı ölen ölür kalan sağlar bizimdir misali.
Bu kadar iddialı bir yoruma, yani insan hayatının söz konusu olduğu bu yoruma, yorum katmadan ben
hemen teslim oldum.
Bu çocuklar belki Suriyeli, belki Afgan, belki de Türk, ama hijyen, sağlık ve hayat herkese gerekli.
Kim bilir bu çocuklar belki sizin, belki de benim çocukluğumdur da.
Ve geleceğimizdir.
Kim bilir.
Kalın Sağlıcakla…