Hayat doğal olarak güzeldir ve insanı ömür boyu mutluedecek bütün imkanlara sahiptir.
Aslında mutsuzluğumuzun nedeni hayat veya başka insanlardeğil, zihnimizdeki anlamsız kalıplardır. Bu kalıplar hiçbir değişime uymazlar,o yüzden öncelikle bu kalıpları zihnimizden atmamız gerekir.
Hayat sürekli değişimi gerektirir.
Hiçbir şeyin olduğu gibi kalması mümkün değildir.
şimdi her şeyin değiştiği bir dünyada, bu şeylerin aynıkalmasını isteyenler mutlu olabilirler mi?
Krishnamurti, hayatın yenilendiğini ve süreklideğiştiğini bir ırmağın akışına benzeterek anlatır ve 'yaşam ırmağı' dediği olayı şöyle izah eder: 'ırmakkenarlarında gölllenmiş su birikintilerini hemen hemen herkes bilir. Balıkçılartarafından yapılan, bazende başka maksatlarla açılan bu çukurların zamanlaırmaklarla bağlantısı kesilir.
Bu göllerin üzerlerini, (içindeki su durgun olduğu için)zamanla pislik ve yosunlar kaplar. Netice olarak artık bu göllerde balıklar yaşayamaz olur.'
İnsanlar da buna benzer; hızla akıp giden hayatın hemenyanında küçük dünyalar kurarlar kendilerine. Bu küçük dünyaları içinde zamanlahayatla irtibatlarını keser ve kendilerini yalnızlığa mahkum ederler.
Hayata kötü damgasını vuran bu insanlar, aslında kötüolanın kendi yaptıkları 'göletler' olduğunun farkına bile varmazlar. Hayatselinden korunmak için kazdıkları bu çukurlara, önce kendileri düşerler. Osırada hayatın yanlarından akıp gittiğini hiç algılamazlar.
Oysa hayatın asıl güzelliği ve canlılığı bu akıştadır.Kendilerini göletlere hapsederler ve hayatın dinamik olduğunu ve sonsuza dekdeğiştiğini bir türlü kabullenemezler.
Güneş görmeyen meyve olgunlaşmaz Onların, hüner gören vearayanların güneşi Hz Resulullahtır O'nun ahlâkıdır O'nun aşkı muhabbetidir.Yaradan sevdasıdır…
Efendimizin sofrasından beslenenler, insanda hünergörürler Hünere itibar ve iltifat ederler Ufacık bir menfaat için,merhametlerini boşa harcamazlar Menfaat çatışmasında merhametlerini unutmazlarOnların menfaatleri bile, sevgi ve acıma duygularının ilahi potadayoğrulmasından meydana gelir Dolayısıyla karşısındakinin menfaatini kendimenfaati gibi görürler
Sonra merhamet etmesini bilmek, insanın kendinibaşkasının yerine koymasını bilme olgunluğundan geçer Hüner odur ki, kendikusuruyla uğraşanlar, başkasının kusurunu aramaz veya göremez…
Değişimin sırrını anlayanlar, hayattan korkmaz ve kaçmaz,Herşeyin olduğu gibi kalmasını isteyenler ise, korkuyla geçici değerleresarılırlar. Bu değerler, bazen gelenekler bazen mal mülk ve bazen de mevki veyaçocuklar olabilir.
Ama bu ne kadar mümkündür?
Dikkat edilirse hayat, onu olduğu gibi kabul etmeyenleriçin tahammülü oldukça zordur.
Önce kendi kusurlarıyla uğraşır Kendini kusurlu gören vebilenler, başkasının kusurunu aramaktan vazgeçerler Başkasının kötü yanını kendineörnek almaz İyi yanını görüp ondan istifade etmeye çalışırlar Hüner aramayabaşlayınca da kusur görmekten vazgeçerler
Eğer beraber olduğumuz insana bakarken, kendimize,"Bu insanın en güzel yanı veya yanları neler acaba" diye sorabilsek,neler, neler değişmez ki …
Ne olmazlar nasıl da olura çevrilir…
Nice yoklar nasıl da vara dönüşür…
"Yarabbi, yarattıklarındaki güzellikleri görmeyibana ve bize nasip et" diye dua etmesini bilenlere nice güzellikler ulaşırbir bilseniz…
Güzeli ve güzellikleri görmek; gönül gözlüğü ilebakmasını bilmekten geçer Gönül gözlüğü ile bakanlar, kusur değil hünergörürler Çünkü gönül gözlüğü kusurları değil hünerleri gösterir.
Gönül gözlüğü ile bakmasını bilen, gönül doktorlarınaihtiyacımız var Gönül doktoru yetiştirmemiş toplumlar, kusur bulmahastalığından kurtulamazlar Gönüllerin tedaviye ihtiyacı var Gönüllerin sevgiyeve sevgiliye ihtiyacı var.
Hüner arayan, aramasını öğrenen, öğreten, gönülsultanlarına, gönülleri tedavi eden gönül doktorlarına ve onları dost edinen sizlere,gönül dolusu sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum…