Hazret-i NiyâzîMısrî İnsanları Mevla’ya Davet Ediyor… Hazret-i Pir Efendimiz, Bursa Ulu Camii Şerifinde, Dergâhında sohbet, vaaz zikirle meşgul oluyordu. Ancak makam mevki düşkünü sözde âlimler ve Sabetaycıların da gayretleriyle devran zikri helal midir, haram mıdır, meseleleri maalesef yeniden gündeme getirilmişti. Şeyhülislam Ali Cemâli Hazretlerinin ( V: 1526) bir zamanlar devrân hakkında verdiği müsbet fetvalar da devlet adamlarını ve toplumu kışkırtanlar tarafından görmezden geliniyordu. Hain Vaiz VânîMehmed Efendi’nin, Şeyhülislam’a baskıları neticesinde 1663 senesinde tüm tekkelere kesin emirler verilmiş ve devran yasaklanmıştır. Bu yasak 1693 tarihine kadar da devam etmiştir. Ancak Mısrî Hazretleri, devrân zikrini icra etmeye ve ettirmeye devam etmiş hak âşıklarını Mevla’ya davet etmekten bir an bile geri durmamıştır. Emirlere uymadığı için başına gelmedik kalmayan hazret, her türlü sıkıntıya göğüs gerdiği gibi dervişlerinin aşk ve şevkini de gördükçe onları teşvik etmekten de asla vazgeçmemiştir. Hazret-i Pir, Rusya seferine katılması için IV. Mehmet Han tarafından Edirne’ye davet edilmiştir. Üç yüz kadar dervişi ile sefere icabet etmiştir. 1674 senesinin Eylül ayında Edirne Ulu Camiin de vaaz kürsüsüne çıkıp insanlara dini emir ve yasakları anlatmıştır. İstikbalde devleti ve insanları bekleyen tehlikeleri de kendisini dinleyenlere tebliğ etmiştir. Anlatılanlardan istikballeri namına endişe duyanlar hazretin, sefere katılmasının tehlikeli olduğuna vezir Köprülüzâde’yi ikna etmişler ve 16 Eylül 1674’te Rodos Kalesine sürülmesini sağlamışlardır. Rodos sürgünü sırasında yanına görevli olarak verilen Kütahyalı Azbî Mustafa Çavuş (V: 1747) Hazret-i Pir’in olağan üstü hallerine ve yüce ahlakına şahit olduğundan dolayı görevinden istifa edip dervişi olmuştur. NiyâzîMısri Hazretleri Rodos’ta dokuz ay kalmış zindanda kaldığı süreler boyunca da vaktini riyazat ve ibadetle geçirmiştir. Hazret-i Allah’ın imdadı yetişip serbest bırakıldığında (1675) ise Bursa’ya geri dönmüşlerdir. Yaşanan olayların fitne ve kışkırtma neticesinde olduğunun en büyük delili de hazretin, Rodos Sürgünü dönüşünde Bursa’ya teşriflerinden sonra Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa’nın kendisini İstanbul’a özür dilemek için çağırmasıdır. Hazret-i Pir Efendimiz davete icabet etmişler önce Edirne’ye sonrada İstanbul’a gelmişleridir. Payitahtta bulunduğu sırada bir Cuma günü Ayasofya Camii şerifinde sultanın huzurunda insanlara ve hak âşıklarına vaaz ü nasihatte bulunmuşlardır. Kürsüde yaptığı ateşli vaaz da İlahi hududu geçenlerin Allah’ın emirlerini dinlemeyenlerin hak yiyen ve kul hakkına girenlerin başına gelecek musibetleri hiç çekinmeden hain ve gafillerin yüzlerine haykırmışlardır. Tabiatıyla bu konuşma ve yapılan tenkitler devlete ihanet eden Yahudilerle iş birliği içinde olanların hiç hoşuna gitmemiştir. NiyâzîMısrî Efendimiz Ayasofya Camiinde ki sohbetinde cehrî zikrin ve devranın kuran ve sünnete uygun olduğunu da delilleriyle birlikte uzun uzun anlatmıştır. Öyle tesirli ve ispatlı konuşmuştur ki mecliste bulunan Sultan, başını mahfilin kafesine vurarak ağlamış “ Şeyh Efendilere izin verdim ayin-i Şeriflerini icra etsinler” buyurmuştur. (
Devran ve Cehri zikir yasağı Osmanlı Devleti sınırları içerisinde tam olarak 1693 yılında kalkmıştır. Çünkü 1687 yılında Sultan IV. Mehmet Han satılık vatan hainleri tarafından tahttan indirilmiştir. 1687 tarihinde hainler devranı tekrar yasaklatmayı başarmışlarsa da 1693 yılında, devran ve cehri zikir yasağı zamanın padişahı tarafından bir daha konulmamak üzere kaldırılmıştır.) IV. Mehmet Han’ın izin vermesiyle birlikte orada hazır bulunan Şeyh Efendiler ve dervişler Hak aşkıyla yanan gönülleri coşturmuşlar ve devran zikrini icra etmişlerdir. Allah! Allah! Ve Ya Hay ya Hay! Zikrinin yakıcılığına dayanamayan padişahta oturmakta olduğu mahfilden çıkmış ve kendini dervişlerin arasına atmıştır.
(DEVAM EDECEK)