İman hayat iksiridir.

Hayat onunla canlanır ve renklenir. Dünya onunla aydınlanır. İnsan onunla güçlenir.

İnanç mutluluk kaynağıdır. Hem de mutluluğun temelidir.

İmanla zindanlar saray, çöller vaha olur.

Mevlana, “Allah ile olunca ölümde hoştur, ömür de hoştur,” der “Narın da (ateş) hoş, nurunda Hoş,”diyen Yunus Emre iman gözlüğüyle gördüklerini söylemiştir.

Her şey inanan insanın eli altındadır.

O, yeryüzünü bir saray, güneşi bir avize, ay’ı bir takvim, baharı da bir halı, kendisini de o sarayın efendisi olarak görür.

“Yeryüzü benim bahçemdir.” Diyebilir.

“Allah’ı bulan her şeyi bulur. Onu bulamayan ise hiçbir şeyi bulamaz.

Bulsa da başına bela bulur” diyen Hikem-i Ataiyye bu gerçeği ne güzel dile getirmiştir.

Rauf Denktaş, başarının ve saadetin kazanılmasında inançlı olmanın önemini şöyle dile getirir:

“Pusulasız gemi er geç karaya oturacaktır.

İnsanoğlunun pusulası ilimdir, dindar ve imandır.

Dinsiz ve imansız kişi pusulasız gemiye benzer; er geç karaya oturacak, başını taşlara çarpacaktır.”

İnançsızın geçmişi karanlık, geleceği karanlık, bugünü karanlıktır.

Geçmişin ızdıraplarıyla yanar, kavrulur.

Geleceğinden endişe içindedir.

Bugünü ise ıztıraplarla doludur.

İnançsızın gözünde mazi, sevdiklerini yutmuş bir mezarlık; gelecek, kendisini ve bütün dostlarını asacak idam sehpasıdır.

İnançsızın gözünde her şey başıboş, her şey zavallı, her şey yaslıdır. Kendisi de onların üzüntülerini yüklenen bahtsız!

İnançsızın gözünde dünya bütün lezzet, zevk ve tantanasına rağmen ıztırap küpüdür.

Öyle ya, darağacına asılmak için bekleyen bir insanın hayattan lezzet alması düşünülebilir mi?

Darağacını altınla, yakutla, zebercetle, en kıymetli taş ve zinet eşyalarıyla süsleseniz; sonra da idamlığın önüne en nefis yemeklerle donatılmış bir sofra kursanız ve ona, “Gerçi bir müddet sonra asılacaksınız, ama siz yine de yemenize içmenize bakın!” deseniz; bu onu kızdırmaktan başka bir işe yaramaz.

Onun zevk ve lezzet almasını sağlayabilir misiniz?

Korku ve endişesini yok edebilir misiniz?

Allah’a ve ahirete inanmayan insanın gözünde dünyanın bu tablodan farkı yoktur.

Ölüm her şeyi yok edip tüketecekse, hayatın ne manası kalabilir?

Demek, hayat imanla mana kazanıyor.

Gençlik bu imanla hayata bağlanır, ümitle yaşar, huzur ve saadet zembereği haline gelir.

Bir çekirdek Allah’a dayanmakla koca bir ağaç olur.

Karınca Ona bağlanmakla kocaman Firavun’a karşı çıkar.

Sinek o imanla Nemrud’a kafa tutar.

Gençlik de imandan aldığı nur, şuur ve kuvvetle dünyanın dağlar gibi engellerine karşı dayanır.

Hayat yolunda metanetle ilerler.

Yine o inançla gençlik felaket ve ıztıraplara karşı tükenmez bir teselli kaynağı bulur.

Gayesizlik, çaresizlik, başıboşluk, havailik, gevşeklik ve uyuşukluktan kurtulur.

Gençlik imanın verdiği sorumlulukla çalışkan, hamleci, ideal sahibi; vatana, millete ve insanlığa yararlı hale gelir.

Kalbinizi Allah’a imanla, Onun sonsuz sevgisiyle doldurunuz.

Size insanlığı ve sevdiğiniz her şeyi Vereni, sevgiye en çok layık Olanı sevmek ise Ona karşı gelmemekle, emirlerine sarılmakla olur.

En birinci meselemiz imanımızı korumak, güçlendirmek, taklitten tahkike ulaştırmak olmalı.

Bunu sağlayacak kaynaklara dört elle sarılmalıyız.

Dünya ve ahiret mutluluğumuz buna bağlıdır.

En büyük kayıp ise imanı yitirmektir.

Kaybedilen bu cevherin yerini hiçbir şey dolduramaz.

Dünya da,  ahiret de zindana döner.

Kalın Sağlıcakla…