İnsan o ki; “Baktığı zaman bakılmaya değer olanı görür, duyduğu zaman duyulmaya değer olanı duyar, konuştuğunda konuşulmaya değer olanı konuşur! En önemlisi ise haddini  ve hakkını bilir!”

 

İnsan da yaratılış itibariyle temiz bir varlıktır. Fıtrat üzere yaratılmıştır. Nefsi, şeytanı, dünyevi algısı, yaşantısı ve ailesinin yanlış yönlendirmesi onu bozulabilir. Bu durumda onun arınması gerekmektedir. Aksi takdirde “bozguncu” olarak insanlar arasında bulunur ve kötülüklerin kaynağı olur. Böyle bir tespite herinsan katılır diye düşünüyorum. Bu konuyu bir örnekle de açalım.

Terav sonrası dostlarla bu bağlamda sohbet ediyorduk, insan olmanın zorluklarına değindim! Sonra Ramazanın bereketini ve güzelliklerini  konuştuk. Bu ayda şeytanın bağlandığını, oruçla nefsin terbiye olduğunu, suçların bu ayda azaldığını söylüyordum ki, cemaatin içinden birisi; “Hocam mağdem Ramazanda şeytanlar bağlanıyor, dün akşam ben Aksu-Tv’de izledim, bir ‘adam’ yaşlı bir nineyi öldürmüş üç lira para için, peki şeytan bağlanmışsa bunu  nasıl yapabilir?

 Güzel bir soruydu, açalım.  

Evet insan çift çekirdekli bir varlıktır, içinde hem cennetteki Tuğba ağacın(iyiliği)ı hem  de cehennemin zakkum ağacağını(kötülüğü) taşır. Nefsi ve şeytan ise ona yardımcı olur böyle kötülüklerinde…

Pek anlamadı, sonra ona her çocuğun fıtrat üzerine doğduğunu, sonradan anne ve babasının o çocuğu iyi eğitemediği için kötülerden olabileceğini söyledim.

Yani masum bir çoçuk, ailesi tarafından yanlış eğitilmiyorsa, kötü arkadaşlar edinmemişse neden kötü olsun ki? Sonra yaşanmış başka örnekler ve hikayeler anlattım. Uzun uzun dinlediler, sizin anlayacağınız akşam meddahlık yaptık.

 

DİN, GÜZEL AHLAKI HEDEFLER

Biraz daha açalım konuyu. “İnsanın yaratıcısı Allah’tır. Öyleyse Allah, insanı en iyi tanıyan ve onun arınması için ona en uygun reçete sunan yegâne varlıktır. Reçete mağlum Kur’an.  İnsan bu reçeteyi kullanmadan ruhen sağlıklı ve donanımlı bir varlık olamaz.

Böyle eksik, sağlıksız insanların iktidarları, toplumlar için adeta kıyamet olur. Ruhi aşınmalar baş gösterir ve tüm insanî hasletler (özellikler) bir bir anlam kaybına uğrar.

Vefa kalmaz, ticari ahlâk bozulur, kalplerden emniyet duygusu sökülüp alınır; saygı, sevgi, mürüvvet, hoşgörü, sabır, metanet, iyilik… gibi insanı var kılan değerler aşınır ve yokluğa terk edilir. Bu durumda o toplum “bozgun”u yaşar.

Zenginlik baş belâsı olur, fakirlik ahlâksızlığa yol açar. Hoşgörü zillet olur, iyilik enayilik olarak algılanır. İnsanlar değer yargılarını yitirir ve değerler anarşisi baş gösterir; adeta kıyamet sökün eder. Evlât ebeveynini, ebeveyn evlâdını tanımaz; amir memurunu ezer, devlet ricali soyguncunun, mafyanın kucağına düşer. Ezen ezdikçe ezer, ezilen ezildikçe ezilir.

 

İNSAN FARKLIDIR

Yaratılmışlar içinde insanın ayrı bir yeri ve üstünlüğü söz konusudur. O görmeden Yaratan’a secde ve rüku yapar. Yani kayıtsız şartsız Rabbine iman etmiştir. Yukarda ifade ettiğim gibi de çift çekirdeklidir. Nefsini beslediği zaman da şeytanın ve şehvetinin, hırsının, arzularının girdabına katılarak her türlü kötülüğü yapabilir.

Asıl mesele, “insanın arınması” meselesidir.  İşte burada din vazgeçilmez olmuştur her zaman. Çünkü

“Din, insanı arındırandır!”

İşte Ramazan ayındayız, oruç tutanlar çok daha iyi bilir ki, gündüz oruçlu, gecede teravih namazlarını kılarak, fakiri koruyup kollayarak, yetimin başını okşayarak, hısım akraba hal hatır sorarak, toplumsal barışa katkı sağlayarak insanlar adeta melekleşiyorlar.

Çünkü nefsin en sevmediğ ibadet oruçtur.

Bu güce inanmayanlar bir tarafa, inananlara ne oluyor ki, o gücün karşısında gafil davranıyorlar? Bence en önemli soru da bu, inşallah bu sorunun cevabını da bir başka yazımda ele alayım.

Kalın sağlıcakla.