İslâm’da ilim ve ilme verilen önem, İlim öğrenmenin kazandırdıkları
Türkçe’ de “ilim” bilme, bilgi, bilim gibi kelimelerle karşılık bulur. Kuran-ı Kerim’de 725 yerde “ilim ve türevleri” olan kelimeler geçmektedir. Ayrıca akıl, fikir, nazar, ibret gibi ilimle yakından alakalı birçok kelimede yüce Kitabımızda çokça yer alır. K.Kerim’de bu kavramların bu kadar çok geçmesi İslam’ ın ilme verdiği değeri gösterir.
“Allah, kendinden başka ilah olmadığına şahittir. Meleklerle ilim sahipleri de hak ve adalet üzere durarak şahittirler. Ondan başka hiçbir ilah yoktur, aziz ve hâkimdir. (Ali-İmran suresi 18)
“Allah içinizde iman edenleri yüceltir; bunlardan kendilerine ilim verilmiş olanların kat kat derecelerle yükseltir.(Mücadele suresi 11)
“(Habibibim) de ki; hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?(Zümer suresi 9)
İlim Allah’ın insanlara vermiş olduğu akıl nimetinin vazgeçilmez ihtiyacıdır. Çünkü insanın onuru ile bağdaşmayan her türlü eksiklik, yanlışlık ve çirkinliklerden korunmasının en güvenilir yolu ilim sahibi olmasıdır. Bütün İslam bilgin ve düşünürleri; “İnsanın kendi kişiliğine karşı ilk görevlerinden birisi de ilimle bezenmesidir.” derler
Peygamberimiz (s.a.v) “Alimlerin Abid’e üstünlüğü, dolunay gecesindeki ayın yıldızlara üstünlüğü gibidir..” (Ebu Davud-ilim 12), “İlim öğrenmek her Müslüman farzdır.” (İbni Mace-İmam Ahmed)
Öğrenilmesi gereken ilim iki kısımdır. Farz-ı ayn ve Farz-ı kifaye olan ilimler;
Her müslümanın içinde bulunduğu halle ilgili ilimleri öğrenmesi farz-ı ayn’dır. İslam’ın temeli olan kelime-i şehadet,namaz, oruç, (malı varsa) zekat ve hac farz olduğu için, her müslümanın bu ibadetlerin farz hükümlerini bilmesi farz, vaciplerini bilmesi vaciptir.
Ticaretle uğraşan kişilerin alış-verişle ilgili hükümleri bilmesi farz-ı ayn’dır. Ayrıca her müminin Allah’a yönelme, tevekkül, Allah’tan hakkıyla korkma, hükmüne razı olma gibi kalbi bilgileri öğrenmesi’ de farzdır. İnsanın günlük yaşamını devam ettirmesi için gerekli ilimleri öğrenmesi farzdır. Meslek erbabının da kendi mesleği ile ilgili bilgileri öğrenmesi farzdır.
Farz-ı kifaye ilimler ise, Müslümanların bir kısmının öğrenmesinin yeterli olduğu ilimlerdir. Mesela tıp ilmi farz-ı kifayedir. Toplumda bazı insanlar öğrenirse yeterlidir. Bununla beraber bir doktorun kendi mesleğini iyi öğrenmesi farz-ı ayın olur.
İlmin yaşı ve yeri yoktur. “Onlardan bir kısmı din ve şeriat ilimlerini öğrenmek için geri kalsın…..” (Tevbe 122) ayeti Kerimesinde savaş sırasında bile ilim korunmuş. İnsanlar cahil kalmasınlar diye ilim ehlinden bir kısmının savaşa gitmemesi, insanları irşad etmesi emr olunmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v) “Beşikten mezara ilim talep ediniz.” Buyurmuştur. Her müslümanın vakit geçirmeden ilme başlamasını, tamamlayamasa’ da mükâfatını göreceğini ifade etmişlerdir. Rivayete göre; İmam-ı Azam’ın talebesi Hasan b.Ziyaf 80 yaşında iken fıkıh ilminin tahsil etmeye başlamış, bundan sonra 40 sene fıkıh öğrenmiş, 40 sene fetva vermiş ve 160 yaşında vefat etmiştir.
İbni Mes’ud ve İbn’i Abbas (r.a) “İlim, Çin’de bile olsa öğreniniz” (Taberani) “İlim yitik mal gibidir, arayıp bulmalıdır”. Atasözümüzün ve en önemlisi Ayet ve Hadislerin ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, her insan yaşı, cinsiyeti, medeniyeti ne olursa olsun her yerde doğru ilmin peşinde koşmalıdır. Bize Allah’ı bulduran ve ulaştıran, her ilim insana gereklidir. Evet, İlmin kaynağı Kuran-ı Kerim’dir. Kuran- Kerim’in ilk inen ayetlerinin “Oku, Allah’ın adıyla oku! Oku; Rabbin en büyük Kerem sahibidir. O kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti.”(Alak suresi 1–5) olması; bize ilim öğrenmenin insana ne büyük bir şeref nimet ve lütuf olduğunu açıkça göstermektedir.
İlim Allah’ın sıfatlarındandır. Allah kullarında cehaleti değil, ilmi görmek ister. Peygamberlerde yeryüzüne cehaletle savaşmak, hakkı hâkim kılmak, böylece tüm insanların hayır ve saadete ulaşmalarını sağlamak için gönderilmişlerdir.