Yeryüzündeki insanlık macerası, İslâm'la hedefine ulaşmışve evrensel bir kurtuluş mesajı olarak yerine oturmuştur.
Var olduğu günden beri yaratılış muamması karşısındasürekli didine-çabalaya iki büklüm olmuş felsefe, ancak İslâm'ın ortaya attığıdeğişik düşünce sistemleri sayesinde belini doğrultabilmiş ve bir kısım olumluşeyler mırıldanmaya başlamıştır Arz ve semadaki devâsâ cisimler, vahyin onlarınçehrelerine saçtığı nurlarla karmakarışık birer kozmik unsur olmadan çıkarak,temaşâ edilen meşherlere, okunan kitaplara ve baş döndüren armonileredönüşmüşlerdir; dönüşmüş ve kendi hikmetleri çerçevesinde, tabiatlarının maverâsınıhaykıran talâkatlı birer lisan haline gelmişlerdir. İslâm'ın Hızır çeşmesi gibisürekli fışkırıp duran kaynağından bir yudumcuk olsun nasibini alabilenbahtiyar gönüller, ebedî var olmanın zevkini duymuş ve büyük ölçüdetabiatlarından kaynaklanan yalnızlık ve ümitsizlikten kurtulmuşlardır.
İslâm'ın insanlığa Yaradan'ın en büyük armağanı olduğunuidrak edemeyen talihsizler -bu, bazen ona karşı bir ön yargıdan, bazen deMüslüman görünenlerin tutarsızlığından ve kötü örnek olmalarından kaynaklanabilir-onun sunduğu mesajı anlayamaz, va'dettiklerini duyup hisse-demezler.
Hattâ bazen, böylelerinin onun etrafında dönüpdolaşmaları bile bu olumsuz neticeyi değiştirmez; çok yakındırlar ama,uzaklardan daha uzak sayılabilirler. Hep ona bakar dururlar ama, bakışlann-dadalgındırlar, asla onu anlayamazlar. Yakıniık onlar için uzaklık vesilesiolmuştur; görmek de hissetmemeğe sebep.. neylersin, tabiat bu..! Diken, gülünyanında olsa da yine dikendir ve batar; saksağan, gül bahçelerinde bülbüllerleyan yana bulunsa da. hep kendini kendi sesiyle ifade eder.
İslâm'a teslim olmamış başlardaki taçlar iğreti veemanet, onun referansını almayan söz ve beyanlar ise üstûreden farksızdır..onunla beslenmeyenlerin gönülleri boş. talileri de karanlıktır; bunlar, zamanzaman parlayıp, bazı gözleri kamaştırsalar da, uzun süre parlak kalmaları vehele çevrelerini aydınlatmaları asla söz konusu değildir. Bütün zamanlarıkucaklayabilmek ve sürekli renk atmadan kalabilmek aşkınlığa bağlıdır. Zamanıve mekânı aşamayan sözler, düşünceler, sistemler, er-geç miadlarını doldurur vehazan yemiş yapraklar gibi savrulur giderler; tabiî, sahiplerinin ad veünvanlarını da beraber alır götürürler.
İslâm'ın insan düşüncesine armağan ettiği o taptazesözler, düşünceler, ışıklar, bütünüyle semâvîdir; hiçbiri başka kaynaktanalınmamış, başka fikirlerden beslenmemiş, yabancı ışıklarla başkalaştırılmamış,başka cereyanlarla bulandırılmamış ve fitili, başka çerağlardantutuşturulmamıştır; aksine, ondaki her ziya. her bereket, her güzellik, her zevk.gökler ötesi âlemlerin el değmemiş turfanda semerelerindendir. Eğerhasımlarının husûmeti ve ön yargıları, dostlarının da cehalet ve vefasızlığıolmasaydı, bugün topyekün insanlık onun sunduğu semavî sofraların çevresindebirleşip, birbirleriyle el sıkışacaklardı. Düşmanlar, inada kilitlendi, dostlarda, onun ufkunu kirletti, o da bizi o semavî vâridâtından etti: etti vesadefi-nin içine saklanan inci gibi gidip, mahfazasına gizlendi. Güneş, onateveccüh edenlerle ziya alış verişi yapar; çiçekler, göz kırpmadan güneşebakabildikleri sürece renk renk urbalara bürünür ve salınırlar. Ağaçlar, suile, toprak ile, hava ile temaslarını sürdürdükleri müddetçe canlı ve revnakdarkalabilirler.. her şey, ama her şey, teveccühü ölçüsünde teveccühleşereflendirilir ve eğilimlerine göre mükâ-fatlandınlır. Gönüller İslâm'a kulakvermeyince o da sesini duyurmaz; davranış ve temsil sözü derinleştirmeyince,onun da sesi kısılır ve kafiyen ruhlarda teveccüh uyaramaz. Söz, temsilkanatlarıyla uçurulabildiği ölçüde gönüllerde heyecan uyarır ve bütünenginlikleri aşarak gider her isti'dada ulaşır. Sineleri her zaman saygıylaİslâm diye çarpanlar, oturup kalkıp onun heyecanıyla yaşayanlar, kendigönülleri de dahil, ne kalebentler aşmış, ne beldeler fethetmiş ve ne vicdanmedeniyetleri kurmuşlardır.!
Bizler, birkaç düzine yıkık-dökük ruh, gözümüz gönlümüzİslâm'ladır; ölecek-sek, onun kollan arasında ölmek isteriz. Yaşarsak, sadeceonun ikliminde yaşamayı düşünürüz. Bizim yaşama enerji ve hararetimiz ondan,yaşama aşk ve şevkimiz de ondandır. Zira, her şeyin yıkılıp gittiği ve unutuluphafızalardan silindiği şu fânî âlemde, sarsılmayan ve hep yerinde duran, oncasararıp giden değerlere karşılık renk atmadan sürekli taptaze kalan sadeceodur. Onun bayrağının kendi renkleriyle dalgalandığı her yerde huzur ve emniyetsolukları duyulur. Onun hutbesinin okunduğu iklimlerde evrensel insanî değerlerteminat altında sayılır. O, göklerdeki nizamın yerde bir iz düşümü, meleklerarasındaki ahengin de cismaniyet âleminde renkli bir fotoğrafıdır. Onunritmiyle oturup kalkanlar, kâinattaki umûmî ahenge de uymuş sayılırlar; sayılırve eşya ve hâdiselerle müsademeden kurtulurlar.
O, en taze sözlerle, som altın gibi cevherlerden örülmüşöyle bir danteladır ki, nizam adına ne atkılarındaki resanete ulaşmak, ne denakışlarındaki zerafeti yakalamak kabildir. Onda gökler ve gökler ötesiâlemlerin ahengini, nabızlarımızın atışı ve kalblerimizin ritmiyle birden duyarve dinleriz; sırrı ona intisabda, kalbimizin vüs'atini göklerinderinliklerinden daha engin bulur ve haşyetle ürpeririz. Hiçbir sistem, hiçbircereyan, hiçbir felsefe, onun ruhlara verdiği derinlik, sıcaklık ve yumuşaklığıveremez. Ruh-beden, madde-mânâ, dünya-ukbâ mutluluğunu Allah ona bağlamış veonun yedeğine vermiştir.