Terör ülkemizin ve dünyanın en önemli sorunu ve devlet bu sorunu çözmek için önce barış elini uzattı, o eli itildi, sonrasında terörü çözme adına devlet güvenlik güçlerini o bölgelere göndererek vatandaşının güvenliği başta olmak üzere, yasalardan doğan haklarını kullandı. Gelen şehit haberleri hepimizin yüreğini dağlarken, ka-rademisyenler bir bildiri yayınladılar! Geçen hafta içerisinde ‘sözde akademisyenler’ öyle bir açıklama yaptı ki, toplum neredeyse ikiye bölündü, bir kısım bu bildiriyi desteklerken, bir kısmı tepki gösterdi. Hukuk da devreye girdi, gözaltılar oldu… Binin üzerinde ‘akademisyen’ bir araya gelip, tek yönlü bir açıklama yapması özellikle sokaktaki insanın büyük tepkisine neden oldu. Protestolar, haykırışlar boşa değildi, akademik bir açıklama olmaktan uzak bu bildiriyi yazanlara karşa halk sesini yüksettil, şehit çocuklarını niye görmezden alıyorsunuz, devleti bölmeye çalışanlara niye pirim veriyorsunuz diyenı, sivil toplum örgütleri akademisyenlere akademik açıklama yakışırdı. Terörizme karşı duruş sergilenip, çözüme yönelik bir bildiri olmalıydı, açıklamasında bulundular. Nitekim, Akşam Gazetesi dünkü sayısında bu dildiriyi ‘İhanet Bildirisi” şeklinde manşet yaptı. AKADEMİSYEN OLMAK Dört yıllık üniversiteyi biterenler bildiğiniz gibi en az iki yıl yüksek lisans yapar, yani Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) katılır, üniversitelerin ihtiyaç duyduğu kadro açıldığında göreve başlar, bazı üniversiteler yabancı dil puanı isterken, bazı bölümler dil puanını aramazlar. Ancak doktor olması için bildiğim kadarı ile dil yabancı dil zorunluğu var. YÖK aracılığıyla yapılan başvurularda en yüksek puandan itibaren yerleştirmeler yapılıyor. Mülakat ve yazılı sınav aşaması bulunmuyor. Bunları niye yazdım, akademisyen olmak öyle kolay değil. Ama bildiğim bir şey daha var, bazı akademisyenler kendi alanlarında çok başarılı olup, kısa zamanda profesörlüğe kadar yükselir, hatta ciddi eserler verirler, sonra elde ettikleri bilgi ve araştırmalar, yabancı dergilerde yayınlanır v.s Bazıları ise, olduğu yerde kalırlar. ÇÖZÜMSÜZLÜK YOKTUR Diyeceğim şu ki, terör başta olmak üzere, ülkemizin temel sorunlarını tespit, teşhis ve tedavisinin çözümlerine klavuzluk yapacak olanlar, akademisyenlerimizdir… Çünkü akademisyen demek bilim adamı demektir, her bilim adamı da bilimsel konuşmak durumundadır. Bu bin kişilik akademisyen gurup, bildiride, teröre çözümü de ortaya koysalardı, bu durumda toplumun tamamı kendilerinin yanında yer alırdı. Hiç kimse, ölümün, ayrılığın, göçlerin, barikatların,bombalı saldırıların, kısacası canların kaybının yanında yer alamaz, terörizme destek vermez. Sen devletin güvenlik güçlerine saldıracaksın, onlarda meşru haklarını kullanınca, bildiri yayınlayacaksın, bu akademisyenliğin ve adaletin ruhuna aykırı bir durumdur, bu nedenle de çoğunluk sizleri desteklemedi. Devlete kutsamıyorum ama o da bir tüzel kişiliktir, bakın bildiride ne diyorlar; “Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türkiye'nin kendi hukukunun ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir.” Vay ve bunu söylemeyer kimsenin hakkı olamaz. Peki teröristtin yaptığına niye ses çıkartmıyorsun? Bu bildiriye imza atan Erzurum Atatürk Üniversitesinde Görevli Ramazan Kurt’ta savcılıktaki savunmasında bakın ne diyor? “"Bu haberi gördükten sonra herhangi bir metni okumaksızın imza mahiyetinde imza attım. Bana şu an okuduğunuz basın açıklaması metnini ise 13 Ocak günü üniversitedeki odamda bulunan bilgisayarımdan okudum. Bu metnin bir kısmının aşırılık içerdiğini, bir kısmında ise eksiklikler olduğunu düşünüyorum. Aşırılık içerdiğini düşündüğüm hususlar devlete doğrudan bir ithamın bulunmasıdır. Eksiklik olduğunu gördüğüm husus ise örgüte çağrı yapılmamasıdır Olmaz, böyle tek yanlı bir açıklamayıbu toplum kabul etmez! Size düşen, ürettiğiniz projelerle barışa katkı sağlamak olmalıydı. Tek yönlü açıklama yaptığınız içinde, gerekli tepkiyi gördünüz. Şimdi gerçek akademisyenler çıkmalı, terörün reçetesini yazmalı. Bekliyoruz. Kalın sağlıcakla.