(Birinci Bölüm)
Akademide çalışmanın güzel taraflarından biri de zaman zaman toplantılara katılmak üzere görmediğiniz şehirlere gitme fırsatı bulmanızdır. Daha önce gitme fırsatı bulamadığım Kahramanmaraş’a da böyle bir toplantı vesilesiyle gitme şansım oldu. Çok istememe rağmen daha önce gidemediğim bu kahraman şehre ilk defa gitmiş olacaktım. Gidiş sebebimiz, İlahiyat fakülteleri Felsefe Tarihi 3. Koordinasyon toplantısına katılacak olmamızdı.
Kahramanmaraş’a karşı eskiden beri bir ilgim ve sempatimin olduğunu itiraf ederek başlamak istiyorum. Bunun iki sebebi vardı. Yazımı bitirdikten sonra üçüncü bir sebep daha ortaya çıktı. Sebeplerden ilki, Maraş’ın kurtuluş mücadelesinden sonra TBMM. tarafından ‘Kahraman’lık payesiyle onurlandırılmasıdır. Her Türk milliyetçisi, bununla gurur duymalıdır ve duymaktadır. İkinci sebep, ailevidir. Maraş şehrinin adını çocukluğumdan itibaren ailemizde sürekli duyardım. Rahmetli dedem Abdurrahman Derin’in (annemin babası) teyzesinin oğlu Esat Tunçel, Maraş Andırın’dan evli olduğundan, Maraş hakkında konuşulan bir takım kulaktan duyma bilgiye, Maraş mutfağından birkaç yemeğe ve bazı yemeklerinin ismine muttali idim. Mesela annem, zaman zaman içli köfte yapardı ve bunu Esat Bey amcasının eşi Zehra yengesinden öğrendiğini söylerdi. Esat Bey hakkında şimdilik çok kısa bahsedeceğim, kısmet olursa kendisini tanıtacağım başka bir yazıyı ilerde siz değerli okurlarımla paylaşacağım. Esat Tunçel 1907’de Erzurum’da doğmuş, mühendislik tahsili yapmış, Maraş’ta görevliyken oradan evlenmiş ve 1947 yılında Erzurum Nafia Müdürü olarak Erzurum’a gelmiştir. 1954 yılında Demokrat Parti’den Erzurum milletvekili olarak TBMM’de Erzurum’u temsil etmiş olan büyüğümüz, 1957 yılında yapılan seçimde aday olmamıştır. Esat Tunçel dedemiz, 1971 yılında Ankara’da vefat etmiştir. Onun eşinin Maraşlı olması, sık sık Maraş muhabbetine tanık olmama vesile olmuştu; bu sebeple de Maraş’ı merak eder dururdum. Çünkü Maraş hakkında anlatılanlarla Erzurum’un kültürünü birleştirdiğimde karşıma Erzurum kültürüyle kardeş bir şehir çıkıyordu. Üçüncü sebep de bu kültürel durumla ilgili olup, yazının bitiminde elime geçen bir makale ile somut olarak ortaya çıktı ve belli ki beni Maraş’a bağlayan asıl sebebin bu üçüncüsü olduğunu anlamış oldum. Şimdi o makalede yazılan bir bölümü buraya olduğu gibi aktarıyorum. (Yazıyı WhatsApp grubunda paylaşarak haberdar eden Prof. Dr. Hakan Hadi Kadıoğlu’na ve böyle bir yazıyı yazmasından dolayı Prof. Dr. Yavuz Aslan’a buradan teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.)
“Bilindiği gibi Erzurum Milli Mücadele tarihimizde oldukça önemli merkezlerden birisidir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanılan iki yıllık işgal ve akabinde Ermeni çetelerinin katliamları henüz taze iken Osmanlı Devleti’nin imzalamak zorunda kaldığı Mondros Mütarekesi ile ülkenin dört bir yanı işgal edilmeye başlanmıştır. İşgal acısı ve tehlikesini çok yakından bilen Erzurum ahalisi ülkenin işgaline sessiz kalmamış ve yurdun herhangi bölgesinin işgalini Erzurum’un işgali gibi telakki etmiştir. Nitekim 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in işgali çeşitli ajanslardan ve resmi kanallardan haber alınır alınmaz Erzurum halkı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti öncülüğünde harekete geçmiş ve 18 Mayıs’ta Hükümet Konağı önünde bir miting düzenleyerek, bu işgali asla kabul etmeyeceklerini haykırarak, ABD Başkanı Wilson’a ve diğer İtilaf Devletleri temsilcilerine protesto telgrafları göndermişlerdi.
Erzurum halkı, ülkenin çeşitli bölgelerinin işgalini çok yakından takip etti. Erzurum’da çıkan ve Erzurum halkının düşüncelerine tercüman olan Albayrak gazetesi “Vilâyat-ı Şarkıye Ermenistan Olamaz!” ve “Türk Varlığından Ayrılık Kabul Etmeyen Vatan Bucaklarından: İzmir, Adana, Maraş, Urfa, Ayıntab” özdeyişlerini hemen her nüshasında kullanırken, işgale uğrayan her vatan köşesinin sıkıntılarını kendi derdi olarak gördü. Bir taraftan Elviye-i Selase (Kars, Ardahan, Batum)’deki Ermeni katliamlarını dile getirerek, burada yaşayan Türklerin haklarını savundu ve halkı uyararak onları büyüyen tehlikeler karşısında birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmeye teşvik etti, diğer taraftan İzmir, Adana, Urfa, Maraş, Antep ve Aydın’ın işgalleri karşısında en büyük tepkiyi gösterdi. Devamlı olarak manşetten aşağıdaki sloganı kullandı:
Vatan tûbâsında mukaddes bir dal
Şarkî Anadolu, İslam ocağı,
Ellere verilmez canan kucağı.
Adana, Urfa’yı unutmak muhal,
Hatırdan çıkar mı Maraş illeri.”
Bu sloganda 116. sayıdan itibaren işgalden kurtulan Maraş’ın yerini Aydın aldı. Çünkü Erzurum halkının ve onun sözcüsü Albayrak gazetesinin davası bütün vatandı. Mücadelesini, Türkiye’nin birliği ve bütünlüğünü savunmak ve işgaller karşısında Türk milletini uyarmak üzerine yapmaktaydı.
Milli Mücadele boyunca Erzurum halkı işgalleri protesto etmeyi sürdürdü ve her işgal edilen Türk toprağının acısını yüreğinde derinden yaşadı. İzmir, Aydın, Maraş, Adana, Urfa vs. yerlerin işgalleri sadece protesto edilmekle yetinilmedi, bu olayların canlı tutulması ve unutulmaması için özel çaba gösterildi.
Bu anlamda Erzurum Vilayet İdare Meclisi 15. Kolordu Komutanlığı’nın teklifi ile toplanarak, işgal edilen şehirlerin hatıralarının “ezhân-ı millîde ebediyen muhafazasını” (milli zihinlerde sonsuza kadar korunmasını) sağlamak için, Erzurum’un mesire alanlarından olan Köşk Bahçesi’nin adının “Aydın Bahçesi” ve İbret Yeri olan Belediye Bahçesi’nin adının ise “Maraş Bahçesi” olmasını ve ayrıca Ilıca kaplıcalarından “harareti haiz” olanının “Maraş”, diğerinin ise “Aydın Ilıcası” olarak adlandırılmasını kabul etti. Yani Şubat 1920 tarihinde Erzurum’da İl İdare Meclisi’nin aldığı bu kararla işgal altında bulunan Türk vatanının mümtaz şehirlerinden Aydın ve Maraş’ın isimleri Erzurum’da bahçe ve kaplıcalara verilerek genelde Türk milletinin özelde ise Erzurum halkının zihninde ebedileştiriliyordu.” (Prof. Dr. Yavuz Aslan, Şehrin Hafızasını Canlı Tutmak ve Geleceğe Taşımak: Erzurum’daki Bazı İsimlerin Yaşatılması Üzerine, Şehr-i Kadîm Aziziye Dergisi, Sayı: 8, Yıl: 2, Erzurum, 2016, ss. 42-45.)
Bu satırları okuyunca Maraş’a olan ilgimin kaynağı da anlaşılmış oldu. Çünkü çocukluğumun hatıraları arasında bahsi geçen yerlere Maraş adının verildiğini büyüklerimden duyduğumu da bu yazı vesilesiyle hatırlamıştım.
Nihayet o çok istediğim Maraş şehrini görme fırsatını 2014 yılında elde ettim. Ekim ayının dokuzuncu günü bir arkadaşımızın özel aracıyla üç kişi Erzurum’dan öğlen saatlerinde yola revan olduk. Bingöl üzerinden gittiğimiz Kahramanmaraş’a henüz kararan havayla birlikte yaklaştık. Doğrusunu isterseniz Maraş’ın ışıkları ve karanlık içindeki şaşaalı görüntüsü beni adeta büyüledi. Şehrin caddelerinde aracımızla ilerleyerek kalacağımız otele yerleştik.
Sabahleyin Sütçü İmam Üniversitesi’nin araçlarıyla Avşar Kampüsü’ne doğru yola çıktık. İlahiyat fakültelerinin geleneksel hale gelen ana bilim dalı toplantıları kervanına 2012 yılından itibaren Felsefe Tarihi ana bilim dalı olarak biz de katılmış bulunuyorduk. İlkini Ankara’da, ikincisini 2013 Erzurum’da yaptık. Ana Bilim Dalı Başkanı olarak ev sahipliği görevini şahsımın üstlendiği bu toplantıda, İlahiyat fakültelerinde aynı yıl iptal edilen ve sonra tekrar geri getirilen Felsefe Tarihi dersinin durumunu konuşma fırsatı bulmuştuk. 2014 yılında da Kahramanmaraş’a misafir olduk. Üniversite’nin o zamanki Rektörünün açılış konuşmasını yapması, bizleri onurlandırdı. İlahiyat Fakültesi’nin Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Pak, gün boyu yaptığımız toplantıdan hiç ayrılmadı ve açılışta olduğu gibi kapanışta da bir konuşma yaparak bizi mutlu etti.
* İlk yayımlandığı yer, İstanbul Şehir ve Kültür dergisi, Sayı 71, 72 (2020).