Zekai Bilgen Musiki ve Kültür Derneği’nin 30 Nisan akşamı “NFKM.’de icra ettiği ve bir müzik şölenine dönüşen Türk Sanat Müziği konseri geç vakitlere kadar coşkuyla izlendi. Kulağımızın pası çözüldü. Estetik algımız doyuma ulaştı. Çok keyif aldık. Seçkin bir dinleyici topluluğu önünde icra edilen konserin sunuculuğunu o güzel Türkçesiyle Emekli Edebiyat Öğretmeni Berrin Bilginer yaptı. Konser, Şef Zekai Bilgen’in başarılı yönetiminde saz ve söz grubuyla (tabir caizse) musiki dostlarını mest etti. Beğeni ve takdir hisleri sık-sık alkışlara yansıdı. Son anda sahne alan, gecenin sürprizi, renkli simasıyla Sayın Ayhan Özerdi. İlerlemiş yaşına karşın ast solistliğini kanıtlarcasına söylediği birbirinden güzel solo şarkılarıyla öne çıktı. Beğeniyle izlendi. Sonuç olarak alkışı bol doyumlu bir konser izledik. Teşekkürler, Sayın Zekai Bilgen, Teşekkürler, koronun saz ve ses ustalarına. Dilinize, yüreğinize sağlık… *** “Müzik ruhun gıdası” sözünü sıkça kullanırız. Bu kullanım müziğin yaşamsallığını da ifade eder. Çoğu zaman ruhsal halimizi bir ezgiye yükler, dudaklarımızda mırıldadığımız bir melodiyi sese dönüştürürüz. O an bilmeliyiz ki ya kederli, ya keyifli ya da efkârlıyız. Bir de annelerin bebekleri için sık-sık söyledikleri içli, sevgi terennümlü, şefkat yüklü ninnilerini anımsayalım… Biliyoruz ki Allah insanı iki geçeli yaratmıştır. Biri maddesi, diğeri mana yanıdır. Maddi yanımıza dönük gereksinimlerimizi ego yönlendirmesiyle bir şekilde doyuma ulaştırmakta oldukça duyarlıyız. Mana yanımızdaki açlığımızın doyumuna ne yazık ki aynı duyarlılığı gösteremiyoruz. Bu eksiğimiz genelde bizi yarım insan olma konumuna düşürüyor. Kuşkusuz mana yanımızdaki açlığın doyuma ulaştırılmasında inançtan-bilgiye, güzel sanatlardan- estetiğe, felsefeye ve genel kültüre değin çok boyutlu bir doyum alanı vardır. Yeter ki bu açlığı hissedelim. Yeter ki söz konusu nimetlere açık olalım, ilgi duyalım. Bunu başardığımız zaman inanın, yarım insan olmaktan kurtuluruz. Düşünsel derinliğimiz doyuma kavuşurken yüreğimiz ısınır, yumuşar ve yetkinleşir. Hoşgörümüz ve zevk alanlarımız zenginleşir, rahatlar. O denli incelikli, sevecen; o denli insan ve de adam oluruz Diye düşünüyorum. Böylece kendimize saygımız ve saygınlımız da artar. İnsan olmanın onurunu yaşar, mutluluğunu duyarız. Güzel sanatların tüm dallarında sanatın yaratıcı gücü, estetiğin inceliği vardır; algılayabildiğimiz ölçüde…Kuşkusuz bu konuda müzik çok önemli ve yaygın bir konuma sahiptir. Ses ve sözün bu denli uyumsallığı, şiirle dostluk alanı oluşturduğu, başka bir sanat dalı düşünemiyorum. Güfte, beste, yorum üçgeninde kolektif bir zevkin ve emeğin ürünüdür, müzik… “Müzik ruhun gıdasıdır.” Özdeyişini bir kez daha anımsamakta yarar vardır; sanırım. Bu yüzden olmalı ki Osmanlıda ruh hastaları müzikle tedavi edilmişlerdir. Bu uygulamanın en başarılı örneğini Edirne’de görüyoruz. Bugün bu uygulama çağdaş tıpta da “MÜZİKOTRAPATİ” adıyla yerini almıştır. Müziğin evrensel bir alan olduğunu biliriz. Her ulusun kendi kültürü içinde bir müzik anlayışı ve zevki vardır. Ancak günümüzde küreleşen bir dünyada yaşıyoruz. Bu nedenle sanatın her dalında olduğu gibi müzik de farklı kültürlerin etkisine açıktır. Bu yüzden ki müzik algı ve etkilenişimizde giderek ayrışmalar oluşuyor. Her ilgi ve zevk alanına hitap eden ayrı-ayrı müzik türleri ya da yorumlarıyla iç içe yaşamaya başladık bile… Söz gelimi, yetişkin kuşaklar sanatsal değeri ağır basan, dinlendirici müzik türlerine ve yorumlarına daha duyarlıdırlar. Bunlar daha çok zevk ve dinlenme amacını öne alırlar. Oysa genç kuşaklar, (gürültü müziği dense de) daha hareketli, daha çok sesli, coşkulu, kıvrak müziği seviyorlar. Yaşlı kuşağı çok yoran bu müzik türleri, geçlerin coşkularını devinime(harekete) dönüştürerek, onlarda enerji boşalımını sağlıyor, rahatlatıyor, olmalı. Böyle de olsa, Türk Sanat, Türk Tasavvuf ve Türk Halk müziğinin bizim zevkimizi yansıtan, içimizi ısıtan, ruhumuzu okşayan saz ve ezgilerimizin keyfi bir başkadır. Bu nedenle gençlerimiz kendi müziğimizi de tanımalılar, sevmeliler. Bir gün gelecek onlar da bu limana sığınacaklar. Demek geçiyor, içimden…Sonuç olarak: Sunucusu, koro şefi, ses ve saz sanatçılarıyla son derece uyumlu, başarılı bir Türk Sanat Müziği konseri izlemekten (yaşım itibariyle) keyif aldığımı söylemeliyim. Kurdukları bu müzik sofrasında açlığımızı doyuran, başta konserin Şefi Zekai Bilgen olmak üzere tüm saz ve ses ustalarını, bu organizasyonda emeği geçen diğerlerini bir kez daha takdirle kutluyor; başarılarının devamını diliyor, başka bir konserde buluşma dileğimi yineliyorum.