Her insanın hayatında mutluluğa kavuşabilmesi için verilmiş bir saat vardır. İş, o saati kaçırmamakta.
Beaumont İle Fletcher İnsan her geçen gün yeni bir şeyler öğreniyor, yeni bir şeyler görüyor. Ne yazık ki denemeden olmuyor bütün bunlar. Ateşin sıcak olduğunu ancak elimiz yandığında anlayabiliyoruz ve hiç ders almıyoruz yanmalardan... Uğruna katlanıyoruz bir şeylerin... Kendimizden ödün veriyoruz. Siliyoruz hayatımızı bir kalemde biri için, belki de hiç hak etmeyen biridir. Sonra üzüldüğümüzle kalıyoruz. Keşke seni bu kadar sevmeseydim... Belki o zaman daha kolay olurdu çekip gitmek, kolayı seçmek. Olmuyor ama işte, hiç aklıma gelmezdi ki birine bu kadar bağlanacağım ve hiç düşünemezdim ki kendimden fazla sevebileceğimi vaz-geçemeyeceğimi. Artık bütün hücrelerime her geçen gün daha da yayılan bir virüs gibi bu sevgi söküp atmam, kurtulmam imkânsız; o kadar güçlü değilim, bunun farkındayım. Belki de o yüzden tek tesellim olarak söylüyorum bu cümleyi: "Keşke seni bu kadar sevmeseydim." Bunu derken bile bir tür aşkımı haykırıyorum aslında. Yaralarım sızlayıp her yanım hâlâ ağrırken ve vücudumda hiçbir yerimin sağlam kalmadığını düşünürken bile sana olan sevgim hala dimdik sapa sağlam, İşte beni asıl korkutan da bu, benden daha önemli olman... Biz acı çekmeye programlanmışız dostum, ötesi boş... Mutlu olamayız ki bünye kaldırmaz ille de yok olacağız, öleceğiz, öldüreceğiz. Baştan yanlış yolu seçmişiz hayat kavşağında ama çokta seçmeli değildi ki bizim için hayat. Durmadan dinlemeden kimseyi başımıza buyruk yaşamışız yıllarca, kimse öğretmedi ki bana gerçekten sevmeyi, yanındayken gülmeyi. Kimse acımadı, sormadı ki çektiğim acıların sebebini yıllarca. Bu yokluk yarışında kazanan kim belli değil. Susmak, gerçek acının tarafıdır bana göre, ağlar derdini dökersin çoğu kez birilerine ama acın taşıyamayacak kadar büyük olduğunda susarsın. Tek kelime çıkamaz ağzından. Bu kez mecalin kalmaz kalkmaya yattığın yatağından... Ve yığılır kalırsın bir gün...