BİR ŞAİRİN HİKÂYESİ

Mustafa Kök

-IV-

Bir Göç Şiiri Nasıl Yazılır

Ve Masal Tiyatro

Ali Akbaş’ın İstanbul çıkışlı bir “Göç” şiiri var, çok kişi bilir.

Tamamen yaşanmış bir gözlem ve acılar yumağının Ali Akbaş’ta duygusal tezahürü demek lâzım. Hikâyesi şöyle: Ali, kardeşi Hamza rahmetli ve arkadaşları öğrenci evinde kaldıkları üniversite yıllarından bir yıl, baba tarafından karı-koca hayli yoksul bir akraba çifti İstanbul’a çıkagelir.

1960’lı yılların Almanya’ya işçi göçü olaylarının en yoğun olduğu zaman... Pasaportundan vizesine, sağlık raporuna ve nice işlemine kadar bütün hazırlıklar yapılacak, ama erkek değil genç gelin yollanacak. Çünkü o zaman Almanlar, denge sağlamak için kadın işçi alımına daha çok talip oluyorlar. Bizimkiler de önce hanımları gönderiyor, ardından da “istetmek” suretiyle erkekleri yollama formülünü işletiyorlardı.

Tabii bu ikili akraba, İstanbul’da yol-iz bilmediğinden dersleri de bir yana bırakıp bütün işlemeleri takip etmek, Ali ve Hamza Akbaş kardeşlere kalıyor.  İşin uzun koşturmalarını Hamza yapıyor, bir kısmını birlikte çözüyorlar vs… İşte o gidip-gelmeler sırasında, o uzun kuyruklarda, yoksul ve bir ümitle koşarak Anadolu’dan gelmiş insanların yaşadıkları acı ve ıstırapları, kiminin elinde Kur’an,  kiminin yanında sazlarıyla umumi manzaraları keskin gözlemci ve duygu yüklü Ali Akbaş’ı sarsar. Her şey bitmiş, tek başına bir genç gelin işçi Sirkeci Gar’ından Almanya’ya uğurlanacak. Ve kampana çalıyor, tren kalkıyor akraba gelin uğurlanıyor. Geriye de Ali Akbaş’a bütün bu dramı şiirleştirmek kalıyor. (2012’de Almanlar, Türkiye’den işçi alımının 50. Yılını görkemli törenlerle, “Sirkeci’den kalkmış” treni karşılayarak, anlı-şanlı kutladılar.)

“Göç” şiirindeki o tarih vurgusu dâhilinde bizi bu hallere düşüren okumuşlara-aydınlara (beyler) kahırlar, sitemler ve aslında tek kelimeyle isyanlar, hem bir realizmi, hem de yoğun bir romantizmi yansıtır:

………………………………

“Bir kampana çalar

Analar ağlar

“Oğuuul

            Oğul!”

Çocuklar öksüz

Gelinler dul

            Sirkeci’den tren gider

            Evim barkım viran gider”

“Biz hep atla geçtik Tuna’dan

Böyle geçmedik

Avrat uşak

Biz hiç böyle göçmedik

Beyler utansın

            Sirkeci’den tren gider

            Varım yoğum törem gider”

…………………………………………….

“Burada ezan var

Orada çan

Her sabah çınlar tepemizde

“Uyan

            Uyan

                        Uyan!..”

Sirkeci’den tren gider

Bir yaldızlı Kur’an gider (Eylül’e Beste-s.82-84)

Tek kelimeyle hârika!.. Diline gönlüne sağlık Ali Akbaş.

Ali Akbaş, bir bakıma masal-tiyatro denemelerinden sanırım ilki olan Kız Evi Naz Evi’ni  de (benim hatırımda ilk adı Çimen Kız diye kalmış) İstanbul’da yazmıştı. İstanbul Radyosu’nda ilk seslendirilişi arkadaşları arasında âdeta olay olmuştu. Hele de –aklımda yanlış kalmadıysa – 150 TL. telif ücreti almış olması, bayağı bir kazanç sayılırdı o zaman. (Öğrenci kredisi aylık net 242.50 TL idi.) Parayı harcadıktan sonra rahmetli kardeşi Sevgili Hamza, ağabeyine takılıyormuş: “Kötü yazar, teliften biraz para kazan da harcıyak!...”

(devam edecek)