Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı zaten aldatıcı şeylerden ibarettir… (Âl-i İmran, 3/185)
Hafta geçmiyor ki, dostlarımızdan biri ya da yakınları dünya hayatına veda etmesin. Bizlerde duyduğumuz an o kardeşimizin acılarını paylaşmak için son görevimize koşuyoruz. Geçtiğimiz hafta da Gazeteci Bekir Doğan’an kendi ifadesine göre ’50 yıllık annesi’ vefat etti. Gafarlı Köyüne yol arkadaşlarım İbrahim Gülsu, Fatih Erdoğan kardeşlerimle gittik. Kılınan namaz sonrası mezarlığa vardık. Orada Mehmet Güzelbulut kardeşimizin, bir şey dikkatini çekmiş. Törenden sonra yanıma geldi, hocam herşeyi yazıyorsun şu kabir ziyaretlerinde, defin yapılırken konuşulmaması gerektiğini bir yazar mısın? Dedi ve bugünkü yazıma niyet ettim.
Sevgili dostlar, daha önce de birkaç defa yazdım gerek kabristanda ve gerekse taziye evlerinde ciddi yanlışlar yapıyoruz. Bunların başında da gereksiz konuşmalar geliyor. Maç sonuçlarından tutunda, siyasete varana kadar herşey ama herşey konuşulmakta. Oysa, bu ziyaretlerde dünyalık konuşmamak gerekiyor.
AKILLI İNSAN
Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır.Aciz kişi ise nefsinin arzu ve isteklerine uyan ve buna rağmen hâlâ Allah’tan iyilik temenni edendir.”( Tirmizî, Sıfâtü’l-kıyâme, 25)
Rabbimiz, hangimizin daha güzel ameller işleyeceğini sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. Kur’an da böyle buyuruyor.
Ebedi âlemde cennet muştusuna ya da cehennem azabına dönüşecek olan da işte bu hayat çizgisi üzerinde yaptıklarımız ya da ihmal edip terk ettiklerimizdir.
Hepimiz yaşayarak görüyoruz ki zaman su gibi akıyor ve her geçen gün ömür sermayemiz azalıyor. Geçen her dakika bizi gençliğimizden uzaklaştırıp olgunluğa ve hatta yaşlılığa bir adım daha yaklaştırıyor. Ne zaman, nerede ve nasıl karşımıza çıkacağını bilemediğimiz o malum sona, yani ölüm ve hesap gününe doğru ilerliyoruz.
“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?”( Kıyâme, 75/36) buyurmaktadır. Bu ayet-i kerime, başta ömür olmak üzere Rabbimizin ihsan ettiği bütün nimetlerin aynı zamanda sorumluluk gerektirdiği hususunda bizi ikaz etmektedir. Şükrünü ifa etmekten aciz olduğumuz bütün nimetler gibi ömrümüz de Rabbimizin bize bir emanetidir. O halde, ömrümüzü nerede ve ne uğrunda tükettiğimizden sorumluyuz (Kay: Diy. Hutbeleri)
DİYANET HALKI AYDINLATMALI
Kahramanmaraşlılar taziye konusunda çok gayretli, Allah insanlarımızdan razı olsun ancak yukarda ifade ettiğim gibi, yemek ve çay ikramları dahil bazı yanlış alışkanlıklarımız oluştu. Taziye acıyı paylaşmaktır. Mümkün olduğunca kısa olmalı. Bol bol Kur’an okunmalı ve kısa tutulmalı. Mümkünse okunan ayetlerin Türkçe açıklaması yapılmalı. Ölüm ile ilgili Efendimizin öğütlerine yer verilmeli. Mesela, Bediüzzaman’ın ölüm ve ölüm ötesi hayatla ilgili değerlendirmelerini okuyabiliriz. Diyor ki; “ Mevt, vazifeyi hayattan bir terhistir. Tebdil-i Mekandır, bir tahvil-i vücuddur.( İnsan öldüğü zaman yeni bir ukba hayatına yelken açması) Hayatı Bakiyeye yelken açmaktır, davettir…”
Sonrasında ise ölüm ile birlikte bizden önce vefat eden en yakınlarımıza kavuşacağımızı, ihtiyarlık sıkıntısının biteceğinden bahsediyor. Diyeceğim şu ki,dostlar dünya hayatı bir hayalden ibarettir, bugüne kadar ne ağalar ve beyler göçüp gittiler. Bin yıl yaşayan Nuh(as)’da Hak’ka yürüdü. Bizlerde O’na varacağız. Ölüm hiçlik ve yoklukta değil. Dünya hayatından, gerçek hayata açılan bir kapı hükmündedir…
Önemli olan girişteki ayette ifade edildiği gibi dünya hayatı bittiğinde cennet hayatına kavuşulmalıdır. Rab’bim, Efendimizin(sav) izinden gidip, mutlu sona erenlerden kılsın. Son bir cümle, Diyanet bu konularda mutlaka halkı bilgilendirmeli…
Kalın sağlıcakla.