Bir okulda öğrenciler, derslerdenbıkmışlardı. Kendilerine çok ödev veren öğretmenlerine kızıyorlardı. Aralarındakonuşup öğretmenlerini okuldan uzaklaştıracak bir yol aradılar.
İçlerindenbiri, öğretmenin hiç hastalanmamasından yakındı:
Öğretmenimizhiç hastalanmıyor. Ne olur birkaç gün hastalansa… Biz de çalışıp çabalamaderdinden bir süreliğine de olsa kurtulsak… Aralarından bir başkası şöyle birteklifte bulundu:
Öğretmenigörünce, “Benziniz neden böyle sarardı? Hava mı dokundu yoksa ateşiniz miçıktı?” diyelim. Öğretmenimiz mutlaka bu sözlerimizden etkilenir. Biriniz dekapıdan girer girmez, “Öğretmenim, bu ne hal?” diye sorsun. Öğretmenin aklıbiraz daha karışır. Sonra gelenler de benzer sözler söyleyerek ona acır gibidavransınlar. Öğretmen kuruntuya kapılır, böylece amacımıza ulaşmış oluruz.
Öğrencilerinhepsi arkadaşlarının bu önerisini çok beğendi. Ertesi gün bu planı yapanöğrenci, sınıfa girip selam vererek:
Öğretmenimhayrola neyiniz var? Benziniz sararmış, yoksa hasta mısınız, dedi.
Öğretmen,
Hastafalan değilim. Geç yerine otur, diye karşılık verdi. Derken sınıfa bir başkasıgirdi. O da aynı şeyi söyleyince öğretmen kaygılanmaya başladı. Diğeröğrenciler de öncekileri onaylayan sözler söyleyince öğretmenin şüphesikatlandı. Hasta olduğuna inanmaya başladı.
İçindeneşine söylendi:
Benimleilgilenmiyor. Ben böyleyken halimi sormadı bile. Rengimin solukluğundanhaberdar etmedi beni. Ne hale gelmişim, bundan haberi bile yok!
Öğretmenbu evhamla yerinden kaktı. Kuruntu ve korkudan gerçekten kendisini güçsüzhissetmeye başlamıştı. Sınıftaki çocukları da peşine takıp doğruca evine gitti.
Karısı,
Kötübir şey mi oldu, diye sordu.
Öğretmen,
Betimebenzime baksana! Öğrencilerim bile halimi görüp acıyor. Sen evin içinde olduğunhalde nasıl yanıp eridiğimi görmüyorsun, dedi. Kadın,
Buda nereden çıktı? Hiçbir şeyin yok. Kuruntu yapıyorsun galiba, diye karşılıkverdi. Bu söz öğretmenin öfkesini artırdı:
Baksanavücudum nasıl kırgın, nasıl tir tir titriyorum? Körsen benim suçum ne? Hasta,perişan bir haldeyim zaten! Kadın,
Aynagetireyim de bak. Haklı mıyım değil miyim, anla, dedi. Öğretmen eşinidinlemedi.
Boşver aynayı, çabuk yatağımı ser de yatayım. Başım ağrıdı, dedi.
Kadın,yatağı getirip serdi. Kendi kendine şöyle düşünüyordu: “İçi kuruntu ateşiyle dolu.Bir şey söylesem beni suçlayacak. Söylemesem bu kuruntu gerçekten hastalıkhaline gelecek. Hasta değilsin diye diretsem kim bilir neler düşünecek? Eniyisi susmak…”
Yatakhazırlandı ve öğretmen yatağa uzandı. Çocuklar da odaya oturdular, sessizcederslerini çalıştılar. Aralarında fısıltıyla konuşuyorlardı: Böyle bir planyaptık ama neye yaradı? İşte hala ders yapıyoruz. Bu fikri ortaya atan çocuk,bir öneride daha bulundu:
Dersimizibağıra bağıra okuyalım! Bütün çocuklar önlerindeki kitabı bağıra çağıra okumayabaşladı. Aynı çocuk bu defa da yüksek sesle dedi ki:
Arkadaşlar,bizim bağırmamız öğretmenimize iyi gelmez. Bu gürültü baş ağrısını artırır.Acaba ne yapsak? Öğretmen,
Doğrusöylüyorsun, başımın ağrısı fazlalaştı. Bugünlük bitirelim. Haydi, evlerinizegidin, dedi.
Öğrencilersevinç içerisinde evlerinin yolunu tuttular. Hemen oyunlar oynamaya başladılar.Anneleri, çocuklarını erkenden eve gelmiş üstelik de oyun oynuyor görünce çokkızdı, onları:
Okuldaolmanız gerekiyordu. Sizse oyuna kaptırmışsınız kendinizi, diye azarladılar.Çocuklar mazeretlerini söylediler:
Bizimsuçumuz yok. Öğretmenimiz hastalandı. Bizi de eve gönderdi. Anneler, çocuklarainanmadılar. Hele yarın olsun; öğretmeninize gidip işin doğrusunu öğreniriz,dediler.
Ertesisabah çocukların anneleri, öğretmeni görmeye gittiler. Adam, ağır hasta gibiyatıyordu. Kalın kalın örtünmüş, başına tülbentler sarmış, kan ter içindekalmıştı. Hafifçe inliyordu da. Öğrencilerin anneleri sordu:
Hayrolahocam? Allah şifa versin! Öğretmen, başını sağa sola sallayarak,
Hastaolduğumdan benim de haberim yoktu, dedi. Çocuklarınız haber verdi. Ben çalışıpdidiniyor her şeyden habersiz yaşıyordum. Meğer içimde böyle dehşetli birhastalık varmış. Öğretmeni dinleyen kadınlar bu işe hayret ettiler.
(MESNEVİDEN ÖYKÜLER)