İnsanlar yaşamları boyunca kendi iradeleri ya da irade dışı gerek meslekî, gerek fizyolojik ve sosyo-ekonomik risklerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu risklerin minimum seviyeye indirilerek bireyin üzerindeki etkinin azaltılması veya sonuçlarının onarılması gereklidir. İşte bu ihtiyaçtan doğan “sosyal güvenlik”, kaynaklarda gelirleri ne olursa olsun, kişilere iş kazası, meslek hastalığı, malullük, ölüm, işsizlik gibi belirli sosyal riskler karşısında gelir ve sağlık güvencesi sağlama görevini yerine getiren uygulamalar topluluğudur. Bu çerçevede -normal şartlarda- sosyal güvenlik hem aktif çalışma dönemi, hem de sonrası için bir hayat garantisidir.
Ülkemizde durum nasıl? Demeden önce sosyal güvenlik sisteminde biraz geriye gidelim.
İnsanların çalıştıkları iş açısından yaşadıkları sağlık problemlerine yönelik sorunları işaret ettiği bilinen ilk kişi, Milât öncesi 2600’lü yıllarda yaşamış olan, Antik Mısır’da mimar ve mühendis olan, aynı zamanda hekimlik ve rahiplik de yapmış İmhotep’tir.
Milât öncesi 2000’li dönemde tarihin ilk bilinen yasalarından olan Hammurabi Kanunlarında yer alan düzenlemelerle iş sağlığı ve iş güvenliğinin temellerinin atıldığı ve işi yaptıranın işin negatif sonuçlarından sorumlu kılındığı ilk hükümler hayata geçirilmiştir. Günümüzde çoğu gelişmiş ülkede, insanların ilerleyen yasalarda işgücünün dışında kalmaları nedeniyle mağduriyete uğramamaları için sosyal güvenlik sistemleri geliştirilerek çalışanlara emeklilik hakkı tanınmıştır.
Sosyal güvenlik kavramı, ilk olarak 1935 tarihli Amerikan Sosyal Güvenlik Kanunu’nda yer almıştır. Kavram daha sonra 1941 tarihli Atlantik Paktı Sözleşmesi’nde ve 1944 tarihli Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Philedelphia Konferansı’nda kullanılmıştır. Bunun yanında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 22 ve 25’inci maddelerinde sosyal güvenlik, temel haklardan biri olarak sayılmaktadır.
Bugünkü anlamda sosyal güvenlik sistemi, 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşmiştir. İlk kez Alman devlet adamı Bismarck tarafından önemli bir çalışma neticesinde, finansmanı işçi ve işveren primleri yanında devlet katkısıyla sağlanan bir sosyal sigorta sistemi oluşturulmuştur. Bu anlamda Almanya’da uygulanan sosyal sigortalar kapsamına, hastalıktan başlayarak iş kazası, sakatlık ve yaşlılık sıralamasıyla bir ilâ beş yıl arasında değişen tarihlerle dâhil edilmiştir.
İngiltere’de ise sosyal güvenlik sistemi, 1942 yılında yayınlanan ve sosyal güvenliğin vergi finansmanının vergi gelirleriyle sağlanmasını öngören “Beveridge Raporu” ile yeni bir boyut kazanarak sosyal güvenlik düşüncesinin oluşumuna büyük katkı sağlanmıştır.
Ülkemizin kanun ile kurulan ve üyeliği zorunlu olan ilk sosyal güvenlik kuruluşu, 1921 yılında kurulan Amele Birliği’dir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, sosyal sigortalara benzeyen fakat kişiler ve riskler açısından çok dar kapsamlı olmasına rağmen sayıca oldukça fazla olan birtakım emeklilik ve yardımlaşma sandıklarının kuruluşunu öngören kanunlar çıkarılmıştır. Ülkemizde çalışanlara ve haklarına yönelik ilk kayda değer düzenleme, 1936’da yürürlüğe giren İş Kanunu’dur. Bu kanunla çalışma saatleri sekiz saate indirgenmiş, sigortaların kuruluşu ve sosyal sigortalara ilişkin temel ilkeler belirlenmiştir. Ancak İkinci Dünya Savaşı nedeniyle uygulamaya konulamamıştır.
Fakat Türkiye’de sosyal güvenlik alanındaki ilk düzenleme, 1945 yılında çalışanların sosyal güvenlik haklarını korumak üzere Çalışma Bakanlığı’nın kurulmasıdır. Bakanlık, bir yıl sonra 1946’da İşçi Sigortaları Kurumu’nu oluşturmuştur.
1950'lerde Türkiye'nin hızlı bir ekonomik büyüme dönemi yaşamasıyla birlikte, sosyal güvenlik sistemi de gelişti. 1952'de Emekli Sandığı ve Bağ-Kur kuruldu ve farklı meslek gruplarına yönelik sosyal güvenlik hizmetleri sunmaya başladılar. 1961 Anayasası'nda da sosyal güvenlik hakları güvence altına alındı.
Ülkemizde 1963 yılından itibaren plânlı kalkınma dönemine geçilmiş olmakla birlikte, kalkınma plânlarında sosyal güvenlik sistemi kabul edilmiştir. Bu sistem sayesinde bireyler, karşılaşabilecekleri risklere karşı korunacaktır. 1965 yılında İşçi Sigortaları Kurumu, “Sosyal Sigortalar Kurumu” adını almış ve işçi statüsündeki çalışanların sosyal güvenlikleri alanında yeni haklar getirilmiştir.
Uzun yıllar sonra sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi için reform yapılması gerekli görülmüştür. Bu reformla hak ve yükümlülüklerin eşitlendiği, malî olarak sürdürebilir tek bir emeklilik sağlık sigortası sisteminin kurulması gerekliliğinden yola çıkılarak Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü ve 1971-1972 yıllarında kurulan Bağ-Kur Genel Müdürlüğü aynı çatı altında toplanarak 2006 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı kurulmuştur.
Devam edecek…