Miraç Kandili, Hz. Allah  (c.c.) yüksek ilahi mükâfatlarla şereflendireceği kullarını çeşitli imtihanlardan geçirmiştir. Bunu biraz daha açacak olursak biz sıradan insanlar, veliler (Allah Dostları) ve peygamberler bu kaderi derecemize göre paylaşırız. Bir insanı davasından döndürecek bütün menfi şartlar Hz. Peygamberi (sav) zorladığı halde O, hiçbir menfaat gözetmeksizin Hz. Allah’ın  (c.c.) adını yüceltmek (i’lâyı kelimetullah) mücadelesindeki azim ve kararlılığını her daim sürdürmüştür. Özellikle de günün birinde İslâmiyetin geniş kitlelerce kabul göreceğine dair olan ümidinden asla hiçbir şey kaybetmemiştir. Bunun içindir ki kendilerinden sürekli sıkıntı gördüğü Mekkeliler ve Taiflilerin hidayeti (doğru yolu) bulmaları yönünde her zaman Hz. Mevlâya dua ve niyazda bulunuyordu.

          İşte Miraç, Kâinatın Efendisi Hz.Muhammed Mustafa (sav)’nın bu ihlaslı, içten ve her daim kendisini düşünmeyip bilakis Hz. Allah’ın diğer kullarını düşünerek onların hak yolu bulmalarını istemiştir. Buna mükafat olarak Rabbimiz, Hz. Muhammed kulunu Miraç’a yükseltmiştir. Miraç,  kuvvetli bir görüşe göre Medine’ye hicretten önceki bir buçuk yıl içinde  (621) Receb ayının 26’sını 27’sine bağlayan gece vuku bulmuş ve Cenâb-ı Hak hususî bir surette Hz. Peygamberimizi (sav) huzuruna yükselterek doğrudan vahye muhatap kılmıştır.

            Rivayete (nakledildiğine) göre Hz. Peygamberimiz (sav) önce “BURAK” adlı bir binitle Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya iletilmiş ve oradan manevî bir urûc (yükseliş)  ile Cebrail (a.s.) ile beraber gök katları (göğün yedi katı) aşılmış, Sidre-i Müntehâ’ya varılmıştır. Cebrail  (a.s.) oradan öteye gidememiş ve o noktadan itibaren “REFREF” adlı özel bir görevli Peygamber Efendimizi (sav), zamandan, mekândan ve cihetten münezzeh olarak Rabbü’l -âlemîn’in huzuruna ulaştırmıştır. Orada selamlama tarzında konuşma tecelli etmiş ve İki Cihan Serveri, Alemlere Rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamberimiz Muhammed Mustafa  (sav) nice vahye, nice sır ve hikmetlere, nice nuranî tecelliyata eriştirilmiş, beş vakit namaz farz kılınmış, dönüşte cennetlik ve cehennemliklerin vasıfları gösterilip tanıtılmış, haksız yere ona buna çamur atan, iftira eden, gıybet yapan, ara bozuculuk yapan, yalancı, riyakar ve sahtekârların acıklı sonlarına dikkat çekilmiştir.

           Zaman mefhumu dediğimiz kavram durup (belki de saatler süren) saniyeler dilimi içinde olup biten bu gelişmeleri Hz. Peygamber  (sav) Mekkelilere anlattığı zaman müşrikler inkâr etmişler;Resûl-i Ekrem  (sav), bu sırada Kudüs’e dair sorulan sorulara doğru cevap verdiği ve dönmekte olan bir kervanın yerini bildirdiği halde inkârlarını sürdürmüşlerdir.

            Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de İsrâ sûresinde bu olaya işaret edilir. İsrâ kelime olarak “GECELEYİN YÜRÜMEK” anlamındadır. Miraç’ta Hz. Peygamber’in (sav) Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya geceleyin yürütülmesidir.

            On iki emir:

Allah’tan başkasına kulluk etmeyin.

Ana-babaya iyi davranın.

Hısıma, yoksula, yolda kalmışa hakkını verin.

Cimri ve israfçı olmayın.

Evladınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin.

Fuhuş ve zinaya yaklaşmayın.

Cana kıymayın.

Yetimin malına doğru olmayan bir surette yaklaşmayın.

Ahdi yerine getirin  (sözünüzde durun).

Ölçü ve tartıda doğruluğa dikkat edin.

Hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyin ardına düşmeyin.

Yeryüzünde gurur ve kibirle yürümeyin, büyüklük taslamayın.

Dikkat-i nazarlarımızı verirsek erken devirde  (henüz Mekke döneminin sonlarında) verilen bu ilâhî mesajlar İslâmiyet’in inanç ilkeleriyle birlikte hayatı kuşatan bir bütün olduğunu insan için inanç ve ibadetlerin gereği olan davranış boyutunun önem taşıdığını göstermektedir.

          Miraç’ta ümmet için üç adet de armağandan söz edilir:

Muhammed ümmeti içinde Allah’a ortak koşmayanların günahlarının karşılığını gördükten sonra er geç cennete gireceği vaat olundu.

Beş vakit namaz farz kılındı. Hz. Peygamber de bunun ümmeti için Miraç olduğunu belirtti.

Bakara sûresinin son iki ayeti  (Amenerrasûlü) bu gece müjdeler yüklü olarak nazil oldu.

devam edecek...