Minik karınca bir damla suya düşmüş.
Düşmesiyle de “Eyvah!” diye bağırmış,
“dünyayı sel bastı!”
Dünyaları damladan ibaret olanlar, damlayı derya (deniz) zannederler: Ve bir damlacıkta boğulmalarını Nuh Tufanı sanırlar...
Bu, geniş ufuklardan mahrum oluşun sonucu- dur: Geniş ufuklardan mahrum olanlar, kendilerini dar kalıpların içine hapsedip, farkında olmadan kendi oluşturdukları mahkûmiyeti yaşarlar.
Gerçekte ise ne deryalar damladan ibarettir, ne de kendi ümitsizliklerinde boğulan karınca mizaçların feryadı, kıymettir.
Müslümana yakışan, Müslümanca olmayan gidişatını değiştirmeye çalışmak, ama asla karanlık tablolar çizmemek, kesinlikle ümitsizliğe düşme- mektir.
İslâmiyetin ilk yıllarını düşününüz: Bir yetim peygamberlikle görevlendirilmiş, en yakınları, hatta amcaları bile ona inanmamıştır. Serveti yok, şöhreti yok, ordusu yoktur. Allah'a imanı, ihlası ve geniş ufkuyla başbaşadır. O kadar geniş ufukludur ki, bir gün Müslüman olacakları düşüncesiyle, kendisine zulmedenlerin bile bağışlanmasını ister: “Allah'ım: Bunlar ne yaptığını bilmiyor.”
Hazret-i Hatice, hiç tereddütsüz, o tarihte çocuk yaşta bulunan Hazret-i Ali ise küçük bir tereddütten sonra Resulüllah'a katılır. Artık bir erkek, bir kadın ve bir çocuk (Allah kadına ve çocuğa da dikkat çekiyor, onları ne kadar önemsediğini bu “oluş” içinde gösteriyor) müslümandır. Ötesi küfürdür: Ve tekmil imkânlar küfrün elindedir.
Ebucehil şöhret ve servet içinde yüzmekte, emrinde silahlı adamlar, namlı pehlivanlar bulunmaktadır. Böyle bir ortamda Medine'ye hicret etmeleri emrolunur. Resulüllah'ın, yanında sevgili arkadaşı Hazret-i Ebubekir olduğu halde, Mekke'den Medine'ye hicretini hatırlayalım.
Mağara yalnızlığında, dışardan küfrün sesi gelirken endişelenen hazret-i Ebubekir'e, Hazreti Peygamberin tesellisini bir kere daha analım: “Korkma ya eba Bekir, Allah bizimledir.”
Sonuçta, gören gözler görmez oldu, kulaklar duymaz oldu; Resulüllah'la sevgili arkadaşını görmediler. Onlar da Medine'ye gidip devletleş- tiler. Kısa bir süre sonra da, Resulüllah, muzaffer ordusunun başında tekrar Mekke'ye döndü. Ve islâmiyet Arap yarımadasından Hindistan'a kadar dünyanın dört bucağına yayıldı. Bir buçuk milyarı aşkın bir nüfusla kucaklaştı. Bizi Müslüman olarak yaratan Allah'a hamdolsun.
Tabi” dün olduğu gibi bugün de islâm dünyasının problemleri var. Ezilmişler, horlanmış- lar, geri bırakılmışlar, sömürülmüşler. Hâlâ da eziliyor, sömürülüyorlar. Kâh yabancılar tarafından, kâh kendi yöneticileri tarafından baskı ve zulma maruz kalıyorlar.
Yine de, “Korkma ya eba Bekir, Allah bizimle- dir” tesellisine sarılan yüreklerin karamsarlığa düşmesi için sebep olmadığını düşünüyorum. Çünkü Müslümanın tek dayanağı, tek gücü, tek kuvvet kaynağı Allah'tır. Bediüzzaman hazretleri- nin dediği gibi, “Dost istersen Allah yeter... O dost ise herşey dosttur.” Düşman olsa da bir kıymeti yoktur.
Zira Allah'ın iradesi, beşeri bütün iradelerin üstündedir. O istemeden sarı yaprak bile yere düşmez. Müslüman buna inanır, Allah'a güvenir ve asla ümitsizliğe düşmeden elinden geleni yapar. Allah'ın iradesine teslim olup elimizden geleni yapalım yeter.
Ümitsiz demlerimizde, Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri gibi diyelim: “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler”. Unutmayalım ki, dünya gözüyle musibet gibi görünen olaylarda bile hikmet gözüyle saadet saklıdır.
Bazen dünyayı yönettiğini sandığımız güçlere rağmen gelişmeler olduğunu görürüz: Sovyetler Birliği'nin aniden dağılması gibi... Bunları sebepler açısından izah etmekte zorlanırız.
Gayet tabi”: Zira bütün sebeplerin sustuğu anlar vardır. Bilelim ki o anlar, Allah'ın iradesinin doğrudan devreye girdiği anlardır. Sebebi de yaratan, tüm sebepleri susturmuş, gafil gözlerin bile görebileceği açıklıkta kendi iradesini konuştur- muştur. Daha niçin mahzun olmalı da, ümitsizliğe düşmeli? İsteğimiz doğrultusunda gelişmeler olduğu zaman ise, bunu şahsi başarımız gibi görmeye kalkışmayalım.
Çünkü başarı da bir ihsan-ı ilahidir: Allah'ın bir ihsanıdır. Kavli ve fiili duaların sonucudur. Allah'ın takdirine bağlıdır.
Başarısızlıktan ümitsizliğe düşmemek, başarı- dan şımarmamak ölçümüz olsun. Her şeyde bir hikmet, bir imtihan sırrı arayalım.
Ya ümitsizsiniz, ya ÜMİT SİZSİNİZ...
Ya çaresizsiniz, ya ÇARE SİZSİNİZ...
Kalın Sağlıcakla…