Âşık Bağdadî (18.yüzyıl): 

Bağdadî mahlasını almasından dolayı âşığın Bağdatlı olduğunu söyleyebiliriz. Bağdadî şiirlerinde III. Selim (1761-1808)’den saygı ile söz etmektedir.

Hazne'nin içinde bülbüller öter
Âvîze şulesi cihânı tutar
Babının önünde arslanlar yatar
Misâl-i cennettir yoktur kusuru

Havuz fevvâresi tavana urur
Kem söyliyenlerin dilleri kurur
Hem saf saf melekler seyrâna durur
Misâl-i cennettir yoktur kusûru

Kovuşun içine dîbâ döşendi
Çeşmelerden Âb-ı kevser boşandı
Arslanlar(ı) görenler kanlar kaşandı
Misâl-i cennettir yoktur kusû

Gayetle müferrih çeşme avlusu
Her dem feryâd eder bülbül yavrusu
Olamaz hiç bundan âlâ doğrusu
Misâl-i cennettir yoktur kusûru

Bu Bağdâdî senin medhin eyledi
İndi aşkın deryâsını boyladı
Her bir köşesinin vasfın söyledi
Misâl-i cennettir yoktur kusûru

Âşık Derûnî (18.yüzyıl): 

Elimizde bulunan bir destanındaki olaylardan hareketle, 1799’da hayatta olduğunu söyleyebiliriz.

Size vasf edeyim nazm ile bir dem
Vidin üzerine olan destânı
Hiç sevmesen nâdân ile câhili
Gözlerim daima arar yaranı

Kâmil olup anlayana söylerim
Kulak verip dinleyene söylerim
Ehl-i kemâlâtın medhin söylerim
Başladım söze bâ izn-i Subhânî

Tuna Yalısı’nda Urumeli'nde
Her zaman söylenir halkın dilinde
Görmeyen de söyler onu gören de
Bin iki yüz on dördünde olanı

Âşık Nigârî (18.yüzyıl):

  • Fuad Köprülü, Konyalı olabileceğinden söz eder. Bir destanında 1807 yılındaki bir isyanı işlemesinden dolayı, XVIII. yüzyılda yaşadığını tespit edebiliyoruz. Destandaki tasvirlere bakılacak olursa, Nigârî bu isyana katılmış olabilir.
  • Hayatı hakkında kesin bir bilgimiz yoktur.

Nice vasf etmeyim böyle koçağı
Menendi gelmemiş aslâ dünyâya
Dilerim ki cennet olsun durağı
Evvel makâmı firdevs-i âlâya

Artsın eksilmesin böyle koçaklar
Hep o yüzden şeref buldu ocaklar
Çekildi gâipten yeşil sancaklar
Niyet edip asker çıktı gazaya

On dört kale yürüyüş etti birden
Gâip erenler erişti geriden
Mert yiğitler şikâr aldı sürüden
Mübarek gazâsı Halil Ağa'ya

Ara yerde gitti İngiliz Mahmûd
işitip her biri oldular bîhûd
Şaşırttı onları Cenâb-ı Mabûd
Uğradı her biri gizli sıtmaya

Levnî (18.yüzyıl): 

  • Levnî, XVIII. yüzyılın en önemli âşığıdır. Edirneli olan âşığın asıl adı Abdülcelil Çelebi’dir. Levnî âşıklığının yanı sıra ressamlığı, minyatür ustalığı ve hattatlığı ile de dikkati çekmektedir. Atalarsözü Destanı ve Selanik-istanbul yolculuğunu konu alan Tekerlemesi türünde ilk örnekler olması bakımından önemlidir. Edirne’den istanbul’a göç eden Levnî, 1733 yılında burada vefat etmiştir.
  • Âşık Ömer’in resmini yapmasına bakılırsa, âşıklarla dostluk içerisindedir. Levnî mahlası ise  renk dünyasını işaret etmektedir.
  • Hızrî’nin şairnâmesinde Levnî’den söz edilmektedir.

Tut atalar sözünü kalbi selim ol
Gönülden gönüle yol var demişler
Gider yavuzluğun tab'ı halim ol
Sert sirke küpüne zarar demişler

Her kara uzatma elin eteğin
Yelkovana döner ahır emeğin
Nitekim göllerde şaşkın ördeğin
Başın kor kıçından dalar demişler

Gerek şaki olsun gerekse said
Kerim kereminden eylemez teb'id
Böyledir Mevla'dan sen kesme ümid
Gün doğmadan neler doğar demişler

Levni nasihatı pirlerin böyle
Durub-ı emsalden hazm ile söyle
Meydan-ı hünerde ağırlık eyle
Ağır bassa beğni ağar demişler