Toplumlar kendi kusurlarını görüp, düzeltmedikten sonra sorunlar içinde çırpınıp dururlar. Dünya daki devletleri bakın, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri araştırın. İnsanları ne durumda; sistemleri nasıl, kaynaklarını nasıl kullanıyorlar v.s. Bu soruların cevabını aldığınızda o zaman daha gerçekçi olursunuz!

Yaklaşık iki hafta önce, bölgemizdeki ülkeleri anlatan bir yazı okumuştum.  Yazar D. Mehmet Daşçı şöyle diyordu: “Bölge insanı madde peşinde, makam, para. Hırs … olduğu sürece üst akıl galip gelir, aksi durumda şu anda alt akıl konumunda olan Müslümanlar Rahmani hareket edere, üstün olacaklardır…”Eyvallah

Aslında bizim dünyamızı anlatıyordu Sayın Daşçı, İslam Dünyası madde peşinde koşarken, bizim üst akla galip gelmemiz hayal. Ne yapacağız peki? Müslüman gibi yaşayacağız, Rahmani düşünüp, Kur’an ahlakı ile ahlaklanmalıyız.

Veya Kur’an’ın ifadesi ile; “Emrolunduğumuz gibi dost doğru bir hayat yaşamamız gerekiyor.

Peki böyle yapıyor muyuz?

Ya da böyle yapmayınca neler kaybediyoruz?

Açayım, açayım ancak bu teşhis acı olacak.

Neyse, açmayayım kutuyu…

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER NE DURUMDA

“Günümüzün dünyası küreselleşmiş görünse de birçok açıdan gruplara bölünmüş bulunuyor. Bu gruplar zengin ülkeler, fakir ülkeler, gelişmiş ülkeler,  gelişmekte olan ülkeler gibi birçok başlık altında sıralanabilir. Bu kategoriler arasında en önemlilerinden birisi uygar ülkeler. Uygar olmayan ülkeler ayrımına dayanıyor. Bir ülkenin uygar olması için mutlaka zengin ya da gelişmiş olması gerekmiyor. Zengin görünüp de uygar olmayan ülkeler olduğu gibi zengin olmadığı halde uygar dünyada yer alan ülkeler de var.

Demokrasi, insan hakları, bağımsız yargı, siyasal hoşgörü gibi temellere dayanmayan bir ülke uygar ülkeler arasında yer alamıyor.

Bu adımları atamamış ülkeler uygar dünyaca dışlanıyor. Örneğin, dün bahsettiğim Venezuela’nın bir yandan kendi hataları bir yandan da ABD’nin bu ülkeye karşı uyguladığı politika yüzünden kopup gittiği uygar dünya ülkeleri arasına girebilmesi için elinde altın bir bilezik olarak petrol rezervi var. Ne var ki bu yetmiyor. Petrolün de yardımıyla yukarıda değindiğim yapısal reformları yapması şart”(mahfi eğilmez)

Peki bölgemiz ülkeleri yukardaki tanımlamalardan beri mi? Veya Tunuz, Cezayir, Arabistan…

Hayır, hepsi de aynı durumda aynı katagoride sayılıyor.

Demek ki para herşey değil, önemli olan kendine özgü sistem kurmaktan geçiyor mesele.. Yani insana yatırım yaparak işe başlamaktan söz ediyorum.

Bunu da açayım. Yıllar önce bir ilahiyatçı hocamızdan dinlemiştim, rahmetlinin ismini unutuyorum, artık ihtiyarladık galiba, neyse. Şöyle demişti: “Geril kalmış ve uygar ülkeler büyük bir akademisyen gurup tarafından araştırılıyor.

Sonunda her ülkenin kaynaklarının kendine yeterli olduğunu ancak, insana yatırım yapan ülkelerin başarılı olduğu raporunu yayınlamışlar.

Yeterli bulunmayan bu çalışma bir üç yıl daha devam etmiş. Sonunda, 0-6 yaş gurubu çocuklara olumlu davranışlar(güzel ahlak) verildiği, insanların kendi fıtratı üzerine eğitim aldığı, her insanın sevdiği mesleğe yönelmesi gerektiği bunun içinde önce annelerin, sonra öğretmenlerin çocuklarının eğitimi ile yakından ilgilenmesi gerektiği detayları ile rapor edilmiş.

Bizde öğretim var eğitim ?. Yani bilgi var, fakat bilgi davranış olarak içselleştirilmemiş, eğer bunu yapsaydık, arkadaşımın dediği gibi hastaneler ve hapisaneler boş olması gerekirdi…

Şunu söylemek istiyorum, bir fabrika düşünün ki, satışa sunulan emtea özürlü veya kusurlu. Ustabaşı ne yapar? Derhal üretimi durdurur, gerekli tedbirleri alır. Şimdi bölgemizde ve dünyada geri kalkış ya da kalkınmakta olan ülkeler derhal eğitim sistemlerini gözden geçirmesi gerekiyor, yani önce ahlak ve maneviyat demeleri gerekiyor…

Kalın sağlıcakla.