15 Temmuz’un üzerinden neredeyse sekiz aya yakın bir zaman geçti. 15 Temmuz’u doğru anlamak için geçen süreçte elimizde bir sürü done oluştu. 16 Temmuz günü hemen hemen toplumun tüm kesimleri 15 Temmuz’da yaşananları onaylamadıklarını belirten açıklamalar yaptılar. Demokrasiden, milli iradeden, Cumhuriyet’ten bahsettiler. Kimileri 15 Temmuz için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içindeki yuvalanmış gayri milli unsurların kalkışması olduğunu iddia etti, bazıları da bunun bir darbe teşebbüsü olduğunu savundu. Bize göre 15 Temmuz’da olanlar bir üst aklın güdümünde ülkemizi işgal hareketiydi. Tarihe bakıldığında İngilizlerin desteği ile İzmir üzerinden Anadoluyu işgale yeltenen Yunan güçleri ile 15 Temmuz gecesi uzun yıllar boyunca planlı bir şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerine sızan militanların aralarında çok bir fark yoktu. Aslında 15 Temmuz’u doğru anlayabilmek için alana inmek gerekiyor. 15 Temmuz gecesi Kahramanmaraş’ta Valilik ile 12 Şubat Belediyesi arasındaki güzergahta toplanan kalabalık üç farklı düşüncedeki insanlardan oluşuyordu. Bunların en renklileri ve en çok gürültü çıkaranları kızlı erkekli Ülkücü gençlerdi. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanımızın çağrısından önce televizyonlar aracılığıyla MHP’nin siyaset  sahnesinde var olma gerekçesine uygun olarak devletten yana net bir tavır sergileyen açıklamaları  Ülkücü gençlerin alanda olmalarını sağlamıştı. İkinci kısım ise Reis’(Cumhurbaşkanına)e gönülden bağlı olanlardı. Bahsettiğim iki  grubun dışında ise  Nisa Suresinin 59. ayetinde “Allah’a, Peygamberine ve sizden olan ulu-l-emre itaat edin.” emri gereğince “Cumhurbaşkanının davetine icabet edenler. Bir de o gece meydanda olmayanlar vardı. Peki kimdi bunlar: Yeter ki Tayyip Erdoğan gitsin, gerisi önemli değil diyenler. MHP’de Sayın Bahçeliyi indirip partiyi ele geçiremeyenler. Doğu ve Güneydoğu’da federasyon veya bağımsız devlet hayali kuranlar. Bananeci, nemelazımcı, kral öldü yaşasın yeni kral, ya da gelen ağam giden paşam diyenler. Son olarakda kula kul olup, millet ait silahları kendi insanına doğrultanların başarılı olmaları için dua eden hainler. Gelelim meydandaki ahvale. Nedense  o kalabalığın içinde Kahramanmaraş bürokrasisinden hiç kimse gözü çarpmıyordu.” Herhalde daha önemli işleri olmalı ”Diye düşünüyordu insan. O gece orada olanlar eminim ki kendilerine sessizce şu soruyu defalarca sormuştur. Vatanını sevenlerin sayısı niye bu kadar az. Beş-altı bin hadi onbin kişi diyelim, Kahramanmaraşın merkez nüfüsü altıyüzbini geçti! Ne yapalım Kahraman olmak öyle kolay değil, herkese de nasip olmuyor galiba. Gerçi bu kadarı da yetti. O gece hiç bir hesap yapmadan meydanları dolduranlar huzuru kalp ile çocuklarına, torunlarına yaşadıklarını bir destan gibi anlatacaklardır. Kahramanmaraş meydanında olmasada İstanbul ve Ankarada göğsünü kurşunlara siper eden, hatta kendini tankların altına atan kahramanlar nesiller boyu gözler yaşararak anlatılacak. Ya o gece hiçbir makul gerekçesi olmadığı halde uyumayı, ya da televizyon karşısında olanları sanki bir maç izlermişcesine, ya da olanlar sanki kendi ülkesinde olmuyormuş gibi davrananlar acaba çocuklarına ya da torunlarına o gece meydana çıkmadıklarını anlatabilecekler mi? O da onların derdi olsun. Bugünlük bu kadar. Bir sonraki haftada 15 Temmuz’a nasıl gelindiğine ilişkin bilinenden biraz farklı düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım. Bu yazıya yakışan bir özlü sözle yazımızı noktalayalım “Korkaklar her gün ölür, kahramanlar bir gün ölür.”