Merhaba değerli dostlarım;
Bir seçimin daha arifesindeyiz. Umarım ki kimsenin burnunun kanamadığı, şaibe iddialarının havalarda uçuşmadığı bir seçim olur. Olanda hayır vardır düsturu gereğince sonuçları milletimiz için hayırlı olacaktır inşallah.
Mademki köşemizin adı geçmişten geleceğe, mademki üç gün sonra seçim var, bizde aklımızın yettiği zamandan bu yana ülkemizde yapılan seçimlerle ilgili aklımızda kalanları sizinle paylaşalım istedim.
Henüz on yaşındaydım seçim sözcüğü ile tanıştığımda. Yıl 1969 genel seçimler yapılıyor. Evimizin olduğu mekan oy kullanılacak olan ilçe merkezine biraz uzaktı. Rahmetli annem ve babam oy kullansınlar diye, bu uzak mesafeyi bahane edip gelmemezlik etmesinler diye yeşil bir jeep gelmişti onları ilçe merkezine oy kullanmaya götürmek üzere.
Seçim ve sonuçları üzerine henüz hiçbir bilgimin olmadığı bu seçim sonucunu daha sonra gençlik yıllarımda siyasete ilgi duymaya başladığımda öğrenmiştim. Demirel’in Adalet Partisi büyük bir oy farkı ile tek başına iktidar olmuştu.
Ancak birileri bu sonuçları pek içine sindirememiş olmalı ki Avrupa’da başlayıp bize de sıçrayan üniversite öğrencilerinin eylemlerini bahane ederek oldum olası ülke yönetmeye hevesli askerlerce 12 Mart 1971 de hükümeti istifaya götüren bir deklarasyon yayınlandı. Sonunda Demirel istifa etmek zorunda kaldı.
12 Mart vakası siyasi zeminde parçalanmalara ve yeni siyasi aktörlerin ortaya çıkmasına neden oldu.
Bunları şöyle sıralayabiliriz.
CHP’in değişmez sanılan genel başkanı milli şef İsmet İnönü koltuğunu genel sekreteri olan Bülent Ecevit’e bırakmak zorunda kalmıştı.
Bir başkaldırıyı da hemşerimiz olan Ferruh Bozbeyli yapmıştı. Ancak o Demirel’i devirememiş, 50 kişi ile Adalet Partisinden ayrılarak Demokrat Partiyi kurmuştu.
Bir diğer önemli siyasi gelişmenin aktörü de Erbakan’dı. Adalet Partisinde siyaset yapmasına izin verilmeyen Erbakan önce 1969 da Konya’dan bağımsız milletvekili olmuş, akabinde de Milli Nizamı kursa da parti Anayasa mahkemesince çok sürmeden kapatılmıştı. 1972 yılında Süleyman Arif Emre başkanlığında kurulan Milli Selamet Partisine Erbakan 1973 yılı sonlarında genel başkan oldu. Yapılan genel seçim sonuçları ile siyasi yelpaze bayağı bir bölündü. Uzun uğraşlar sonucu hiç kimsenin beklemediği CHP-MSP koalisyonu kuruldu.
Bu koalisyonun ülke tarihine iki önemli olayla geçmiştir.
Bunlarda birisi 1974 yılı temmuzunda gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekatıdır. Muhtemeldir ki Ecevit’in sol bir lider olması, Erbakan’ın da batı karşıtı politikaları benimsiyor olması nedeniyle bu harekat yapılabilmişti. Muhtemeldir ki Amerika ile ilişkileri daha iyi olan bir Demirel olsaydı bu harekat yapılmazdı.
Diğer bir önemli olay ise özellikle öğrenci olayları nedeniyle ilan edilen sıkıyönetim sonucu ihdas edilen sıkıyönetim mahkemelerince hapse atılan dev-sol ve dev genç gibi sol örgüt liderlerinin genel bir af sonucu hapisten çıkmaları Türkiye’yi kan gölüne çeviren sağ-sol çatışmalarına götürmüş, nice genç fidanlar hayatlarının baharında kara toprağa girmişti.
Bu kaos ortamında yapılan seçim sonucu milliyetçi cephe namı ile Demirel başkanlığında koalisyon hükümeti kurulmuş, çok fazla sürmeden Adalet Partisinden bakanlık vadiyle transfer edilen 11 milletvekilin desteği ile Ecevit başbakanlığında hükümet kurulmuştu. Siyasi hırs insanı öyle bir hale getiriyor ki, gözü bir şey görmüyor. Ecevit yıllar sonra bakanlık karşılığı kurduğu hükümetin en büyük siyasi hatası olduğunu söylemişti.
Bu yamalı bohça hükümetler ülkenin içinde bulunduğu kardeş kanının durdurulmasına imkan vermiyordu. Nihayetinde bir kez daha ülke yönetme sevdalısı ordumuz 12 Eylül 1980’de görevdeki Demirel hükümetini askeri bir darbe ile deviriyordu.
Aradan 3 yıl 2 ay geçişti ki ülkemizin yeniden demokratik hayata geçmesi için genel seçimler yapılıyordu. Askeri yönetimin tüm yönlendirmelerine ve tembihlerine karşı halk bildiğini okumuş, 1983’ün Kasımında Özal’ı tek başına iktidara taşımıştı.
Aradan çok geçmeden siyasi yasaklı liderler Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş’in siyasi yasaklarının kaldırılması için 1986 yılında yapılan referandumdan kıl payı kalksın kararı çıkıyordu. Bu karar aslında Özal’ın siyasi hayatının da kısa sürmesine neden olacaktı.
1989 yılındaki yerel seçim sonuçları ve Kenan Evren’in görev süresinin dolması nedeniyle yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi büyük tartışmalara neden olmuş, yerel seçimlerde %22 oy alan Anavatan Partisinin genel başkanı olan Özal kendi partisinin milletvekillerinin desteği ile cumhurbaşkanı seçiliyordu.
Bu arada 12 Eylül darbesi ile bir anda kaybolan öğrenci olayları yerini ayrılıkçı terör örgütü PKK’ın kanlı eylemlerine bırakmıştı.
1991 yılı hiç olmaz denilen olmuş, Türkiye’nin iki karşıt partisi DYP ve SHP büyük koalisyonu kurmuşlardı.
Etkileri ülkemizde hale görülen en önemli yerel seçim muhakkak ki 1994 yılı yerel seçimleridir. Hiç beklenmeyen bir şekilde Refah partisi bu seçimden büyük bir başarı ile çıkmış, üstelik kimsenin aklından geçmeyen olmuş, Recep Tayyip Erdoğan Refah Partisinden İstanbul belediye başkanlığını kazanmıştı.
1996 yılında şartların zorladığı Refahyol hükümeti Erbakan başkanlığında kurulmuş, bir çok alanda her türlü olumsuzluğa rağmen güzel çalışmalar yapılırken suni irtica ve laiklik elden gidiyor teraneleri ile 28 Şubat muhtırası ile başlayan süreç 30 haziranda Erbakan’ın istifası ile son bulmuş, akabinde kurulan yamalı bohça hükümetler 2002 de Ak Partinin tek başına iktidarının adeta hazırlayıcısı olmuşlardır.
Değerli dostlar, iki gün sonra yeni bir yerel seçim için sandığa gidilecek. Bu seçimde burada özetlemeye çalıştığım seçimlerden herhangi birisidir. Ne daha önemli ne de daha az önemli. Görelim Mevla Neyler, Neylerse Güzel Eyler diyerek bu haftalık sohbetimize nokta koyalım.
Kalın sağlıcakla.