Bir dost, Peygamber'e, "Ben alışverişte daima aldanıyorum. Bir şey satan yahut alan kişinin hilesi sanki sihir... Gelip benim yolumu kesiyor!" dedi.

Peygamberimiz(sav): "Alışverişte aldanmaktan korkuyorsan alacağın şeyi üç gün muhayyer al!" buyurdu.

Mevlâna, bu hikâyeyi Mesnevi'de anlatırken, der ki; "Şüphe yok ki yavaş iş, Rahman'dandır. Acele ediş ise melun şeytandandır!”

Konuyu biraz açayım. Eskiden bir kedim bile yoktu, şimdi iki kedim var. Bağ evine ne zaman gitsem, koşuveriyorlar yanıma. Elime bakıyorlar, sonrası belli verdiğim yemeği de hemen yemiyorlar, biraz kokluyorlar, tadına bakıyorlar.

Görüldüğü gibi hayvanlar bile koklamadan, önlerine konulanı yemiyorlar. Oysa bizler insanız, sadece koku organımızla değil, 5 duyumuzla alacağımız kararları düşünmemiz gerekiyor. Sonuç da ise işin önünü, sonunu düşünerek yani akıl ederek bir karara varmamız gerekiyor.

Cenab-ı Allah, dünyayı yaratırken 6 günde yarattığını söyler yüce kitabımızda, oysa “Kün” demesi yeterli değil miydi? O her şeye kadir olduğu için emreder emretmez yüzlerce yer gök yaratabilir.

Üstad devam ediyor Mesnevi’de: “ Allah bütün kudretiyle beraber insanı, yavaş yavaş ve tam kırk yılda kemal sahibi eder! Eyvallah!

Eğer kırkında da kemal sahibi olmuyorsa, atalar ne der: “Kırkından sonra azanı teneşir temizler.”

BENZER ŞEYLER DE FARKLI OLUR

İnsanız biz öyle insan olmak da kolay değil. Dolayısı ile gördüğünüz her kişiye insan dememek gerek. Ne kadar erdemli, güzel ahlaklı, muamelesi ve sözü doğru bilmek gerek; sonra insan değişken bir varlıktır. Dün iyi dediğin kişide yarın kalite bozukluğu görebilirsin. Hani öyle bir zaman gelecekmiş ya; “İnsan sabah mümin kalkacak, gece kafir olacakmış!” İşte öyle bir zaman dilimindeyiz.

Bunun için dostluklarda da karar verirken dikkat etmek gerekiyor. Evet, dost doğru insan bulmak bu devirde zor ama, imkansızda değil. Şükürler olsun, hala emanet ehli insanlarımız var.

Şunu söylemek istiyorum, yılan yumurtası ile serçe kuşunun yumurtası birbirlerine çok benzer ama içleri çok farklı.

Bir şey daha yaprakları benzeyen ağaçların, bedenleri de birbirlerine benzer. Benzer ama herkes de bir iş için yaratılmıştır. Bu nedenle fıtratın gelişmesi ise doğru eğitim vermek gerekiyor.

Yoksa hepimiz ölürüz, öleceğiz ama gideceğimiz mekanlar farklı olacak. Bunun için dış görünüşe aldanmayıp, ruhun asaletine bakmak gerekiyor.

Atalar; “Asil azmaz!” demişler ama siz fıtratı olgunlaştırma adına eğitim vermez iseniz, asillerde bundan sonra azarlar.

ÖLÜM ANLARI BİLE FARKLI

Hz. Bilal, zayıflıktan hilale dönmüş, yüzüne ölüm rengi çökmüş. Karısı görüp, “Ah! Bu ne elem, bu ne keder!” Diye sorunca, Bilal, “Hayır, hayır… Bu ne zevk ve ne neşe!” diye değerlendirmiş halini.

Devam ediyor: “Şimdiye kadar hayattan elem duymaktaydım, ölüm nasıl bir zevktir, nedir, nedir? Sen bunu ne bileceksin.

Mevlâna; “Evet, Bilal Hak’ka yürürken, gönlünde çiçekler açıyor, nurları görüyordu. Kendisi de aynı şekilde buyurmuş değil mi: “Ölüm günüm, benim düğün günümdür!”

İşte kimi insan yaşlandıkça, Allah’a kavuşacağı günü iple çeker, “Yarabbi! Uzatma sürgünümü diye yalvarır!” Kimi insanlarda ölüm korkusu ile ecel terleri döker.

Geçen inançsız bir sanatçıdan örnek vermiştim ya: “Keşke demiş, cennet ve cehennem olsaydı”

Üstadımız Bediüzzaman’da bunun için der ki; “Acaba bu insan zanneder mi ki başıboş kalacak? Haşa! Belki insan, ebede meb’ustur(gönderilmiştir) ve saadet-i ebediyete(cennete) ve şekavet-i daimeye (cehenneme)namzettir. Küçük büyük, az çok her amelinden muhasebe görecek (hesaba çekilecektir. Ya taltif edilecek veya tokat yiyecektir. (Mesnevi-iyi Nuriye 17. Lema)

Evet, acele etme konusu ile başladık, erdemli insanla devam ettik, ölüm anı ve ölüm ötesi ile tamamladık…

Duanızı beklerim.