Mağlum virüsün insanlığı nereye götüreceği ile ilgili bir çok yazı kaleme alınıyor, açık toplumlarda da bu doğaldır. Her insan kendi birikimi ile durduğu kutupdan bakış açısını kaleme alıyor. Doktorlar işin tıbbi yönünü ve alınması gereken tedbirleri uzun uzun anlatırken, içimiz dışımızı virüs haberleri talamaya başladı.
Yani bu konuda yazmak istemiyorum fakat okuyucularımızdan sürekli sorular geliyor. Dolayısı ile onların sorularına da doğru cevaplar vermek için sürekli araştırmalar yapıyoruz, yani Coronanın perde arkasında dönen dolapları anlamaya çalışıp, sizlere de doğru bilgiler vermek zorunda kalıyoruz.
Şahsen bu deneyi anlamak isteyenler, hatta anlayanlar bu defa da: “ Hocam şimdi ne olacak, nasıl bir yol izlemek gerekiyor?” Sorusunu yönetiyorlar.
Konuya hem giriş yapmak hem de gelişme bölümü olması açısından Yeni Hayat Dergisinden Can Kemal Özer’in(23 Mart 2020) tarihli yazısını okumanızı acizane tavsiye ediyorum. Çünkü oldukça uzun bir yazı, uzun dedimse sindire sindire okursanız 20 dakika da okursunuz.
İşte o yazının son kısmını sizlerle paylaşıp, sonra da yorumumuzu yapalım inşallah!
BİYO –NANOGETİK HIZLA İLERLİYOR
“Hücre ve doku biyolojisi kültürü, moleküler biyoloji, mikrobiyoloji, genetik, fizyoloji ve biyokimya gibi doğa bilimleri yanında mühendislik ve bilgisayar mühendisliğinden yararlanarak DNA teknolojisiyle bitki, hayvan ve mikroorganizmaları geliştirmek, doğal olarak var olmayan veya ihtiyacımız kadar üretilemeyen yeni ve az bulunan maddeler (ürünleri) elde etmek için kullanılan teknolojilerin tümüne biyo-teknoloji denilmektedir.”(fenkurdu.gen.tr)
Bu konuda Kemal Özer Corona Virüsün hedeflerini en ince detaylarına kadar anlattıktan sonra yazısını şöyle bağlamış: “Biyo-nanogenetik ilminin geldiği nokta, tarihte benzeri belki de hiç görülmemiş bir silah ve harp biçimi ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. (Yani insanlığın hayrına kullanılmayan bir ilim konumuna getirilmiş…)
Bu gerçeği Lancet Dergisi editörü Richard Horton, Chatham House’un ağzından şu birkaç cümle ile özetliyor: “Bilimsel yayınların çoğu yalan. Sağlam olmayan yöntemlerle sonuçlara varılıyor. Tıp Dünyasında işler çığırından çıktı. Literatür, istatistikî peri masallarıyla kirletildi.”
Artık şartlara bağlı olarak ‘kendini yok eden genler’ adı verilen gelişme ile organizmalar belirli bir çevrede önceden belirlenen miktarlarda kopyalandıktan sonra tamamen yok olacak biçimde programlanabiliyor. Rekombinant DNA teknolojisi ile de ilaç ve aşılar saatli bombalar gibi programlanan zamanlarda aktif olabiliyor.
Bu sayede enfekte olmuş arazi, belirli bir zaman sonra güvenli bir biçimde işgal edilebilecek ve yahut kodlanmış ilaçlarla hapı yutanlar, yani ilaç şeklinde verilen genetik saatli bombanın devreye girmesi ile yok edile(bile)cektir.
YA AYDINLIK YA KARANLIK
Bundan sonra ya daha karanlık bir çağa gireceğiz yahut da kurtuluşa ramak kaldı. Karanlığa doğru sürüklendiğimiz kesin. Ama ümitsiz hiç değiliz. Korkmaya gerek yok. Çünkü yeryüzünde tek söz sahibi bu haydutlar değil. İyilik ölmedi, iyiler ise tümden sahadan çekilmiş değil. Yeter ki, bu iblislerin bilim dinini sorgulamayı öğrenin, gerisi çorap söküğü gibi gelir.
İnsan bu yazıyı okuduktan sonra tereddüt ediyor, hatta korkuyor, bir ara çaresiz kaldığınızı zannediyorsunuz.
Hayır aslı böyle olmayacak, Nemrut’u ve Firavun’u yıkan yumruk, bu şeytanı aklıda yıkacaktır, bu Allah’ın(cc) kanunudur.
Burada iyilerin üstün gelmesi için, kötüler kadar gayret göstermeleri gerekiyor. Çünkü Allah ilmi çalışanlara verir.
Allah okuyun, tefekkür edin, akıllı davranın, bir olun, iyiliği emredin, kötülüklerden vazgeçirin buyuruyoru.
Hep yazıyorum asla iyiler ümitsiz olmamalı, çünkü kötülerin gücü varsa onların karşısında daha güçlü olan Allah(cc) vardır…
Zira istikbal İslamdadır? Hadi kalın sağlıcakla.