Bir televizyon programını izlerken; orada bulunan hocalara, sunucu , yaşanan bir olay sonucu ortaya çıkan acı durumun oluşumu hakkında soruyor. Hocam diyor. Bunlarda hiç vicdan yok mu bunu nasıl yapıyorlar, dedikten sonra ; hocam vicdan nedir ? Her insanda var mı ? Yoksa ; bazı insanlarda yok mu da böyle yapa biliyorlar gibisinden soruyor. Hocanın verdiği cevap; vicdan toplumsal bir olgudur. Bu bazı insanlarda olmaya bilir. Bazılarında daha da gelişmiş ola bilir diyor. Bir kaç tane de örnek söylüyor. Tabi, örneklerin vicdanla falan hiç ilgisi yok. Sonuna kadar bekledim. Din le bir ilgisinin olup olmadığını söyleyecek mi diye. Fakat istediğim cevabı alamadım. Bende acizane olarak bu konuda bir kaç söz söylemek istedim. İnşallah faydalı olabilirim. İnsan mükerrem bir varlıktır. Fıtraten her kez masumdur. Allah Rasul’ü : “Her doğan çocuk Müslüman olarak doğar. Sonra onun ailesi onu Yahudi, hıristiyan , Put perest neyse kendi dinine çevirir.” Buyurmaktadır. Bu duyguların gelişmesi için mükemmel bir eğitimin olması esastır. En başta da din eğitiminin olması temel etkendir. Çünkü ; insan neyin faydalı, neyin zararlı olduğunu bilmesi için elinde bir ölçü, bir rehberin olması lazımdır. Sağlam bir rehber ancak sağlıklı bir toplumun oluşmasında faydalı olabilir. İnançsız ve eğitimsiz bir kişide var olan bu duygular körelerek o insanı bir canavar, bir ölüm makinası haline getire bilir. Bedenin hasta olmayıp sağlıklı kalabilmesi için nasıl su ve gıdalara ihtiyacı varsa, vicdanında sağlam kalıp bozulmaması ve ölmemesi için İmana ; yani , Allah’a Peygamberlerine , ahiret gününe inanmaya ihtiyacı vardır. Bunun yanında vicdanın temiz kalabilmesi için de onun önünü örtecek olan ahlaksızlık ve kötülüklerden korumak lazımdır. Vicdanın gelişmesi için iyiliği, güzel şeyleri tanıması ve kendini ona göre ayarlaması gerekir. Yapılan iyi şeylerin kendisine faydalı olacağı, kötü ve zararlı şeylerin zararı dokunacağını bilmesi ile olur. Sürekli kirli ve pis işlerle meşgul olan birisi mutlaka zamanla onların etkisinde kalarak öyle yaşamaya başlar. Yaptığı yanlışı da doğru kabul etmeye başlar. Vicdan körelir, acıma duygusu yok olur, merhamet desen uçar gider. Sonuç tabi ki uçurum . İyilikte ilerleyene melekler yardım eder. Kötülükte ilerleyene de şeytan yardım eder. Şeytanlaşan insandan elbette hayırlı bir iş beklenmez. Ruhu da ızdırap içinde kalır, çeşitli bunalımlar baş göstermeye başlar. Toplumlarda meydana gelen olumsuz olayların görülmesi hep bunların sonucudur. “ Vicdanın ziyası ulumu diniyye dir. Aklın nuru fünun’ u medeniyye dir.” Yani vicdanı geliştiren din ilimleridir. Aklı geliştiren ise fen ilimleridir. İkisi birlikte olursa hakikat ortaya çıkar. O zaman insan mükemmel olur. Dinin , vicdan ve acıma duygusu üzerinde ki etkisine yönelik bir örnek verelim. Hz. Ömer ( ra) Müslüman olmadan önce acımasızca insanlara zarar veren biridir. Her kez ondan çekinir hale gelmiştir. Dayak, zulüm kimseden çekinmez. Bir bakıma insanların korkulu rüyası haline gelmiştir. Müslüman olduktan ve islam’ın güzellikleri ile tanışınca. O körelmiş olan duyguları tekrar cilalanıp, kirli pasları temizlenince ; o , merhametsiz olan insan öyle bir hale gelir ki, değil insana eziyet etmek ; yolda giderken bir karıncaya bassa hemen Peygamberimize gelip; ben yolda bilmeden bir karıncaya bastım oda öldü. Günah oldum mu ? yaresulallah diyecek kadar, merhamet ve vicdan sahibi haline geliyor. Bu duyguyu insana, acaba , gerçek dinden başka hangi beşeri sistem verebilir? Veremedikleri için diğer inanç sistemlerinin tümü birer ölüm makinası üretmekten başka bir işe yaramamaktadır. Hali alem , bunu bariz şahididir. Müslüman nerede bir mazlum görse ona el uzatırken, diğer neidü belirsiz, ateist inanç sistemleri zulümden, kan ve göz yaşından başka bir iş üretememiştir. Rabbim bu ümmete birlik ve beraberlik şuuru ihsan eyleye.
Kainat’ın sahip ve yaratıcısına emanet olun.