İnsanlar bazen aklı ile vicdanı arasında kalırlar. Bundan dolayı da kesin karar veremezler, boşlukta kalırlar. İşte bu durumda insan aklının değil vicdanın sesine kulak vermeli. Allah(cc) insanı mükemmel şekilde yaratmış. Bedeni ve ruhunu çeşitli organlarla donatmış, hiç görmediğimiz akıl ve ruh ise bu donatıların başında yer almıştır. Tabi akıl, ruhun yanına bir de nefsimizi koymak gerekiyor. Bunlar yataklık yapan organlarımızda vardır.  Örneğin, vicdan ruh temsil eder… Neyse fazla derinliğe gitmeden, işin esasına dönelim. Girişte belirttiğim gibi, insanlar çoğu zaman akıl ve vicdanı arasında kalarak karar vermek zorunda kalırlar. Bu durumda müminler vicdanının sesini dinlemek durumundadırlar. Mesela, kimi alimler abdestsiz Kur'an okunabileceğini söylüyorlar kendilerince gerekçeleri var. Diyorlar ki önemli olan Kur'anı okumak, Kur’an okurken abdestli olmayı  gerek yok, böyle bir zorunluluk koyarsak, Kur’an okunmaz… Öte yandan kimi alimler de Kur'an abdestsiz okunmaz, mutlaka abdest alıp öyle elimize almalıyız. Konu geniş, burada detaylarına girmek istemiyorum. Şahsen kendim bu durumu aklıma da vicdanıma da sordum, vicdanım ağır bastı, Kur'an okurken abdestli okuyorum, çünkü vicdanım böyle dedi. Bu konuya şunun için girdim, helal ve haramlar konusunda en yüksek merteba vicdandır. Siz her zaman vicdanınıza danışarak doğru ve yanlışı ayırt edin. Tabi var ise! Büyükler der ki,  bir insan vicdanını düşürmüş ise zaten onun insanlığından şüphe etmek, hatta yok hükmünde kabul etmek gerekiyor. Ne diyelim Allah vicdansızlarla karşılaştırmasın….   SÖYLENECEK SÖZÜNÜZ OLSUN Bir başka konuya geçeyim, İslam Dünyasının son üç yüz yıldır bitmeyen sıkıntıları var. Çünkü kendi özümüzden uzaklaşıp, batılılaşma çabası içine girdik.  Yani taklitciliğe başladık. Onu da beceremedik. Şunu söylemek istiyorum. Biz nerede hata yapıyoruz sorusuna kendimize sormamız gerekiyor. Şahsi görüşüm şu.  Bizim en büyük hatamız dünyaya söyleyecek bir sözümüzün olduğunun farkında olmamamız. Şöyle bir bakıyorum,  geldiğimiz noktada İslam dünyası hem kendi geleneği, tarihi birikimi, derinliği hem dünyaya açık olması yönünden dünyaya söyleyecek çok sözü olan bir coğrafyada yaşıyor. Ama bugün maalesef mezhep çatışmaları, iç savaşlar, dış müdahaleler, uluslararası algı operasyonları, İslamofobi, terör örgütleri vs. ile uğraşmaktan bütün bunların üzerine çıkıp insanlık adına, medeniyet, sanat, ahlak, estetik, bilim adına insanlığa söyleyecek sözlerimizin olduğunu bile fark edemiyoruz. Müslüman toplumlara musallat edilen savaşlar, dayatılan politikalar ve bunun yanında iç sorunlar ve kendi hatalarımız neticesinde fikri ve estetik enerjimizi doğru yerlerde kullanmaktan mahrum oluyoruz. Kendi geleneğimizi bilmemiz, onun ana damarlarını bilmemiz batıyla ve dünyayla olan ilişkimizi için de yarınımız için de hayati öneme sahip. Kendini bilmeyen başkasını doğru tanıyamaz. Geleneği olmayan toplumların geleceği de olmaz. Fakat biz bu güne kadar üzerimizde eğemen olmaya çalışan, emperyal emelleri olanları suçladık. Üst akıl dedik… Siyonizm dedik, haçlılar dedik.  Tamam bunlar oyun içinde oyun kuruyorlar. Peki bizim niye elimiz kolumuz bağlı onları seyrediyoruz.  Bunun tek cevabı var cehaletle savaşımızı doğru vermiyoruz. Oysa Kur’an en büyük reçete, her ayeti bir gerçeğe ışık tutuyor, nur oluyor. Bunun için kendi öz kültürümüze dönüp, kendi değerlerimize sarılmamız gerekiyor. Kalın sağlıcakla.