Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınarak yazıma başlamak istiyorum. İbrahim Hakkı Hazretleri Marifet namede der ki: "(Şeytan) Sayısız zürriyetiyle Adem’in zürriyetine tasallut eder. İnsan bedeninin her yerinden girip damarlarında kan gibi akar ve onu yoldan çıkarmaya çalışır. Ancak hiç kimseyi zorla asi ve kâfir edemez. Ancak, ibadetleri acı ve zor, günahları lezzetli ve kolay göstermekle insana vesvese verir.

Gazali ise Kalplerin Keşfinde şöyle bir konuşmaya yer verir: "Adamın biri Hasan-ı Basri (ra) sorar:

-Ey Ebu Said! "Şeytan uyur mu?

Hasan-ı Basri tebessüm eder ve der ki:

-Eğer uyusaydı biz rahata kavuşurduk. 

Sonra ilave ederek der ki, hayvan yolculukta nasıl halsiz düşerse, sizde şeytanı halsiz düşürün. Bunun için Allah'ı çok anın!"

Devamında ise, şeytanın insan kalbine açılan çokça kapıları bulunduğunu, meleklere açılan tek kapı bulunduğunu da vurgulayan Gazali: " Madem kalbe açılan tek melek kapısı vardır, o halde o zikir kapısını kapatmayın. İnsan hali bu durumda, karanlık bir gecede çöl ortasında ve çok sayıda yolun bulunduğu yerde tek başına kalmış bir yolcuya benzer. Burada yolunu seçebilmesi için basiret gözüne ihtiyaç vardır. Basiret gözünden maksat takva ile arınmış bir kalptir. Doğruyu yanlıştan ayırmak içinde ilim kaynağı gereklidir!” der. (Kalplerin Keşfi s. 663)

ŞEYTANIN VAZİFESİ VAR

Biz yeniden dönelim, İbrahim Hakkı Hazretlerine: “Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: Hak Taâlâ iki cihanı ve onlarda olanın tamamını insan için icat ve mevcut eylemiştir. Ta ki âlemde olan sanatlara bakıp eşyada bulunan hikmetleri bilsin. Hepsinin benzerini kendi vücudunda bularak nefsini bilsin ve böylece Allah’ı tanıması kolay olsun. Zira ki Hak Taâlâ, Nazm-ı Kerim’inde: ‘Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler’ diye yarattım, buyurdu. Hadis-i kudside ise, ‘Ey insan! Beni tanımak için nefsini bil!’ emr-i şerifiyle, nefsi bilmenin Rabbi tanımaya vesile olduğu duyuruldu.  İnsana  kendi nefsini bilme istidadı verildi… Allah’ı tanımanın anahtarı, nefsi bilmek, nefsi bilmenin anahtarı da âlemi bilmek kılındı…”(Kaynak Kuranufku.com, Marifet name’de İnsan M. Talat Uzunyaylalı)

Toparlıyorum, şeytan Ecinnilerdendir, ateşten yaratılmıştır, Müslümanları olduğu gibi kafir ve münafıkları da vardır, insanlara musallat olabilirler, gelecekten haberleri olamaz, hareket kabiliyetleri farklıdır, evlenirler v.b. Kanımızda dolaşırlar, besmele ile yanınızdan uzaklaşırlar, kalbinde şehvet duygusu, hırs ve benzeri kötü duyguları olanlarla araları iyidir. Dolayısı ile Müslümanlar zikirle, Nas ve Felak, Ayetel Kürsi okuyarak, hatta ezan dinleyerek de onu kendisinden uzak tutabilirler.

Biliyorsunuzdur, Ramazan ayında da oruç tutanlardan uzak tutmalı ve zinciri bağlanırlar. Allah şerlerinden uzak tutsun.

Birde şeytanlaşmış insanlar vardır, şeytanı hiç aratmazlar, onlardan her türlü kötülük beklenir. Dolayısı ile insan arkadaşını iyi seçmeli. Bu tip insanlardan uzak durmalı. Nitekim Hz. Mevlâna: “Şeytanla her türlü savaşa korkusuzca yaparım, ancak şeytanlaşmış insanlardan korkarım!” diyerek bu tiplerin ne kadar tehlikeli olduğunu belirtir.

En büyük pehlivan nefsini yenenler olduğuna göre, şeytanı nefsimizden uzak tutmak gerekiyor. Ebu Umudani buyurur ki: “Her insan nefsinin çobanıdır. Nefsini boş(özgür) bırakırsan ya şeytana tapar ya da şeytanlaşmış insanlara!

Şeytan ve şeytana yakın bu tiplerin şerrinden Allah bizleri korusun.

İşte besmele burada en büyük silahlarımızdan bir tanesidir. Samimi manada, gönülden inanarak besmeleyi çektiğimizde onlar bizden uzaktırlar ancak şeytanlaşmış insanlardan da uzak durmak gerekiyor. Şu pandemi döneminde de onları daha çok görmeye başladık. Dikkat buyurun ıslah ediciyiz diyerek ortaya çıkıyorlar. Bilinsin istedim.

Kalın sağlıcakla.