Hepimiz, hayatta istediğimiz şeylere kavuşmak isteriz ancak bunların bir kısmı bize ikram edilirken, bir kısmına ulaşamayız. Örnek, çoçuklarımız zeka olsun, okusun büyük büyük adamlar olsun, bol para kazansın, servet, ün, şan, şöhret sahibi olsun. Oğulları, kızları, bağları, bahçeleri olsun. Doymadık, iki vadi dolusu altınımız olsun, olsun! Yetmedi, bir vadi altınım daha olsun. Dahasını da isteriz! Ancak Rab’bim bize bu isteklerimizden bir kısmını verir, bir kısmını vermez, hatta hiç vermeye bilir. Aslında bilsek, böylesi hayırlıdır. Çünkü malımız, canımız, eş ve evlatlarımız ile imtihan olmaktayız. Arkadaşımdan dinlemiştim, oğlu bir sınava giriyor, kazanamıyor ve üzülüyor. Bunun sebebini önce anlayamıyor, sonra ki gelişmelere baktığında iyi ki o işi girmemiş, yoksa hapislerde çürüyecekti, demişti. Bunun gibi kimi zaman kaderi de sorgularız, oysa kader hayır ve şerre iman etmişizdir ama buna rağmen sorgularız yaşadıklarımızı. İşte bugün Risaley-i Nur’da bu konuyla ilgili güzel bir yazı okudum, değerlendirmeyi sizlerle paylaşmak istedim.
KAZA, KADER VE TAKDİR Bediüzzaman,
Cenab-ı Hakk’ın atâ, kaza ve kader namında üç kanunu var. Atâ, kaza kanununu, kaza da kaderi bozar bu hakikatin izahı şu: Atâ, bir şey hakkında verilen kararın iptali ve hükmün kaza edilmekten afvedilmesi, şeklinde tarif edilmektedir.
Atâ denilince, O Rahîm-i Kerîm’in ve Gafûru’r-Rahîm’in af ve ihsanı anlaşılır. Atânın kaza kanununu, kazanın da kaderi bozmasını şöyle açıklayabiliriz: Bir padişahın umumî kanunları yanında bir de belli günlerde tatbik ettiği af ve atâ kanunu vardır. Padişah o günlerde, suçlulardan bir kısmını affeder, diğer bir kısmının cezalarını hafifleştirir, bir kısım raiyetinin ise rütbelerini yükseltir ve maaşlarını artırır. İşte, daha önce umumî kanunla takdir edilen ceza, rütbe ve maaşlar bu atâ kanunuyla yürürlükten kaldırılmış olur. Meselâ, bir şakînin işlediği bir suça karşılık on yıl hapis yatması takdir edilmiş olsun. Atâ kanunuyla bu cezanın affedilmesi hâlinde artık ceza infaz edilmez ve atâ, kaza kanununu bozmuş olur. Cezanın kaza edilmemesiyle de kader kanunu, yâni onun suçuna mukabil takdir edilen on yıllık hapis cezası bozulmuş olmaktadır. İşte, bu misâl gibi, insanların işledikleri günahlara karşılık, kendilerine takdir edilen uhrevî cezalar Cenâb-ı Hakk’ın atâ kanunuyla, yâni O’nun af ve ihsanıyla kaza edilmekten alıkonulmakta ve böylece atâ kanunu, kaza kanununu bozmaktadır. Aynı şekilde, kazanın bozulmasıyla kader kanunu da bozulmuş, takdir edilen ceza değişikliğe uğramış olmaktadır.
DUA ve TÖVBE NE KADAR ÖNEMLİ Konuya devam edeceğim ancak işin doğrusu bu yazıyı okurken, duanın, sadakanın kader ve kazayı değiştirme noktasında ne kadar önemli olduğu hatırlatmak istedim. Devam edelim; Diğer taraftan, atâ, kaza kanununun şümûlünden ihraçtır, denmektedir. Şöyle ki, bir günah için takdir edilen ceza küllî bir kanun iledir. Yâni, şu suçu işleyene şu ceza verilir, şeklindeki takdir, küllîdir. Söz konusu suçu işleyen bir kimsenin tevbe etmesi hâlinde, günahının affedilmesi ile kaza kanununun şümûlünden bir ihraç durumu hâsıl olmaktadır. Bu ise aynı zamanda, kader kanununu külliyetinden bir ihraç mânâsındadır. Yukarıda açıklamaya çalıştığımız kaide, kaderin değişip değişmediği sorusunu hatıra getirmektedir. Bu noktada şunu ifâde edelim ki, İlm-i İlâhî’nin değişmesi muhaldir. Ezelden ebede kadar olmuş ve olacak bütün hâdiseler gibi, atâ kanununun tatbikatı da o ilmin şümûlündedir. Bu kader değişmez. Değişiklikler sabit ve derin olan Levh-i Mahfûz’un daire-i mümkinatta bir defteri ve yazar bozar tahtası hükmündeki Levh-i Mahv ve isbat’ta olmaktadır. Önce takdir edilen nice cezalar, daha sonra tevbe vesilesiyle ve atâ kanunu ile affedilmekte, Levh-i Mahv ve isbat’tan silinmekte ve kaza edilmemektedir. Nitekim bir âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır: “Allah dilediği şeyi mahveder ve dilediğini isbat eder. Nezdinde kitabın aslı olan Levh-i Mahfûz vardır.” (Ra’d Suresi, ayet 39)
Siz bu dersten nasıl bir sonuç çıkartırsınız, kafanızdaki sorulara tam cevap bulabildiniz mi, bilmiyorum? Çünkü gerçekten kader ve kaza konusu çok uzun ve iç içe bizim gibilere karmaşık gelen bir konudur. Nitekim, bu konulara girilmesi de bizim gibi insanlara pek tavsiye edilmez. Acizane kendim şunu anladım.
Kul acizliğini ve fakirliğini bilmeli. Günahlardan uzak durmalı, işlese bile derhal tövbe etmeli, Rabbine, senden gelen herşeye razıyım deyip. Allah(cc) var, gam yok! Demeli. Kalın sağlıcakla.