Yetmişli yılların başlarıydı. Arkadaşlarımdan birininbabasının kitaplığında bulunan Şule Yüksel Şenler’in  Huzur Sokağı romanını okumuştum.  Roman o yıllarda yasaklı kitaplararasındaydı. Laikler için bir numaralı irticai eser olarak görülüyordu.

Müslüman kadın –kız örtünmeli, bu örtülü haliyleüniversiteye gidebilmeliydi. O yıllarda kimsenin orta ve lise eğitimi ilekamuda başın örtülmesi gibi bir talebi yoktu. Gerçi laikler üniversitelerdebaşörtüsü yasağının kalkması halinde arakasının geleceğini hatta çarşaflaüniversitelere gelmek isteyenlerin olabileceğini dillendiriyorlardı.

Yıllar yılları kovaladı, büyük mücadeleler sonucunda önceüniversiteler akabinde de hayatın tüm alanlarında başörtüsü serbest oldu.

İlk zamanlar topuklarına kadar uzanan ve vücut hatlarınıbelli etmeyen pardösüleri, abartıdan uzak baş örtüleri, pırıl pırıl makyajsızyüzleri ile şehirli modern ve okumuş Müslüman kadın tipi olarak kabulgörmüşlerdi. 

Yıllar geçtikçe bir çok şey gibi bu durumda değişimeuğradı. Çok azı hariç kızlarımız ve kadınlarımız yeni bir örtünme modeligeliştirdiler. Baş örtmek artık bir trend haline gelmişti. Yeter ki başını ört,gerisi önemli değil. İstersen kaşlarını aldır, istersen yüzüne olmadık şeylerisür, on metreden hissedilen kokular sürün, bütün vücut hatlarını ortaya koyantayt giy, altına da yüksek topuklu bir ayakkabı olsun ki çok uzaklardan bilekalçalarının inişi kalkışı net bir şekilde belli olsun.

İlk zamanlar hocalarımız Müslüman kadının örtünmesinin Allahınemri olduğunu söylüyor, gerçi bazı hoca müsveddeleri başı ötmenin fürüattanyani asıl değil teferruattandır dese de bugün geldiğimiz nokta itibarıyla ülkemizdekiMüslüman  kadınların örtünme modellerininAllah Resulünün “Giyinik çıplaklar” Hadisini çağrıştırdığını dillendirmeyebaşladılar.

Şimdi bu konuyu niye açtım.

Cumhurbaşkanımız birkaç gün önce Almanya da cami açılışınedeniyle yine kadınlara yönelik mesajlarına devam etti. Kadınların camileregirmelerine engel olunmasından bahsetti. Kadınların camilere rahatça girmelerigerektiğini söyleyerek bunu hemen yanı başındaki hoca efendiye de teyitettirdi.

Yakın zamanda bir öğle vakti camiye bir genç kızın başıaçık ve kot pantolonlu olarak elinde çanta ile girdiğini görmüştüm. Namazınbitimi ile birlikte aynı genç kızı caminin kapısından başındaki örtüyü çıkartıpçantasına koyarak çıktığını gördüğümde sevineyim mi üzüleyim mi bilememiştim.

Yine birkaç gün önce lise talebesi olduğunu sandığım  baş örtülü kızın yanındaki delikanlı ilesarmaş dolaş haline şahit oldum. Ne yazık ki bu kızımıza nikahı olmadan bir erkeğe sarılmanın vebalinin başıörtmemekten daha fazla olduğu öğretilmemiş herhalde.

Yetmişlerde masumane bir şekilde başlayan örtülü kızlarınüniversitelere girme mücadelesi bugün bu noktaya taşınmıştır ne yazık ki.

Hayatın tüm alanlarında varlığını hissettirmek isteyen,onaltı yıldır devleti yöneten anlayışın sınırsız desteğini hep yanında bulan bukadın tipi ne yazık ki milletimizi asırlar boyu verilen rıza-i ilahi hedefindenuzaklaştırmaktadır.

Bir yanda devleti temsilen büyükelçi yapılan kadınlar ve29 ekim resepsiyonu nedeniyle giydiği antik  Yunan kıyafeti, bir yanda yaklaşan yerelseçimler dolayısıyla yeterli bulunmadığı dillendirilen kadın belediyebaşkanlığı bir yanda kadınların camilere girmesi konusu.

Bin dört yüz küsür senelik İslam tarihi boyuncainsanlığın bugüne gelmesinde çok önemli çalışmaları başarmış, nice kadimmedeniyetleri bizlere miras bırakmış atalarımız acaba bu medeniyetleri inşaederken kadınları niçin göz ardı etmişler, onların kadir ve kıymetlerini bilmemişler.

İnsanlığın varoluşundan bugüne tam sayısı belli olmamaklaberaber, yüz yirmi dört bin peygamberin gönderildiği rivayet olunmaktadır. Bukadar peygamberin niçin bir tanesi bile kadın değildi. Haşa Allahın kadınlaragarezi mi var?

Kadınları annelik vasfı ile en itibarlı konuma taşıyan veonlara cenneti vadeden Rabbim, kadınları anne olarak evlere kapatarak onlarahaşa haksızlık mı etmektedir?

Bugünden tekrar yetmişli yıllara gittiğimde acaba diyorumŞule Yüksel Şenler ve onun düşünceleri doğrultusunda kadını hayatın merkezinetaşıma aracı olarak baş örtüsü mücadelesi ters mi tepmiştir.

O mücadele sonucu bugün geldiğimiz nokta Müslüman kadıniçin hayır mı olmuştur yoksa şer mi?

Bugün şunu anladım ki bize ne batılısı,  ne laik’i ne ateisti zarar veremez, bize en çok zararı bizden olanlar ya da bizdengibi görünenler zarar verir.

Ne dersiniz?

Tekrar görüşünceye kadar kalın sağlıcakla…