TRT Belgesel’de Pazar günü, Anadolu’nun Afganlı Çobanları isimli, belgeseli izliyordum. Belgeselde Afganistan’dan önce İran’a,  oradan da ülkemize kaçak olarak gelen, sonra vatandaşımız olan iki Afganlı kardeşin hayat hikayelerine yer verilmişti.

Kardeşlerden birisi, Türkiye’nin kendilerini bağrına bastığını, Türk insanının vatanına bağlılığını ve sadakatininden çok etkilendiğini ifade ederken; diğeri ekmek nerede ise vatan orasıdır, sözlerini köşeme taşımaya değer buldum…

Onların hikayesini dinlerken, çocuklarıma Anadolu gerçekten anagibi, herkese kuçak aşıyor. Bakın milyonlarca Suriyeli, binlerce Afganlı ve diğer milletlerden insan buraya göç etti, insanımız onları bağrına basıyor, bu millet gerçekten asildir, deyiverdim.

Peki hiç düşündük mü? Bu topraklara niye Anadolu dendiğini! Biraz araştırayım dedim. İşte Anadolu’nun hikayesi:  

ANADOLU’NUN HİKAYESİ

“Tarihte bakıldığı zaman, 1071 Malazgirt Savaşı Anadolu’nun kapılarının Türklere açıldığı tarih ve olay olarak gösterilmektedir. Oysa ki, burada eksik bir bilgi mevcuttur. Çünkü bu tarihten önce de Anadolu’da Türkler yaşamaktadır. Öyle ki, Anadolu isminin nereden geldiğine dair en büyük ve bilinen efsane olan bir Türk anadan gelmektedir.

Anadolu isminin nereden gelmiş olduğu, günümüzde hala bir tartışma konusudur ve bu konuyla ilgili çeşitli söylentiler bulunmaktadır. Bu söylentilerin en meşhuru ise, Taşlıca köyünde meydana gelmiş olan bir olaya dayanır. Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı olan Alaaddin Keykubat, kendisinden önce yapılmış olan seferleri devam ettirerek Anadolu’nun İslam-Türk ülkesi haline getirmek için çalışmaktadır. Bunun için Keykubat, Başköy Rum Kalesini fethetmek ister ve burayı fethetmek üzere yola çıkar.

Yolda ise, günümüzde Ankara Kızılcahamam sınırları içerisinde bulunan Taşlıca köyüne uğrar. Bu köyde ise, buraya yıllar öncesinden gelip yerleşmiş olan kadın erenlerden Kırmızı Ebe ve de oğlu Oruç yaşar.

KIRMIZI EBE

Bu köye gelen Türk askerler, Kırmızı Ebe tarafından karşılanır ve Kırmızı Ebe askerlere ayran ikram etmek ister. İşte tam da burada keramet başlamaktadır. Kırmızı Ebe yayıkta yeni olarak hazırlamış olduğu ayranı askerle ikram etmek üzere orada bulunan taş oluğa döker. Askerler ise, bu ayrandan içmek ve de kaplarını doldurmak için sıraya girer. Bütün askerler hem ayranını içer hem de kaplarını doldurur. Buna rağmen taş oluktaki ayran bitmez. Bu olay ise, Kırmızı Ebe’nin evliyadan ve üzerinde bir keramet olduğunun göstergesi olarak yorumlanır. Askerler teker teker ayran içerken ve de kaplarını doldururlarken Kırmızı Ebe ve askerler arasında bir diyalog yaşanır.

-Doldurun Gazilerimanad

-Doldur Ana,

-Doldurun yavrularım,

-Ana, dolu.

İşte Anadolu ismi bu diyalogdan gelir.

Kırmızı Ebe, bir bakraç ayranla bir orduyu doyurur ve bu durum sultanın kulağına gider. Bunun üzerinde Ebe’yi huzuruna davet eder. Sultan kadının bu kerametinden çok etkilenir ve de kadının oğlu Oruç Gazi’ye çevre toprakları bağışlar.

Bu hikaye, Anadolu isminin nereden geldiğine dair en bilindik hikaye olmakla birlikte, bu ismin nereden geldiğinde dair çok farklı söylentiler de mevcuttur…” 

Hikaye uzun ancak sonuç olarak şunu söylemek isterim, bu isme kim bu topraklara vermişse, çok isabet etmiş. Bundan sonra da insanlığa ana olmaya devam edeceğe benziyor.

Peki kalın sağlıcakla.