Haftas sonu bağımızda küçük bir işimiz vardı. Ustalarımız geldi, el ele vererek işlerini dört elden yapıverdiler.

Bu sırada kendileri ile sohpet etme imkanımız oldu. Kahramanmaraş’ın köyünden kente gelmişler ama hala Anadolunun öz kültürünü yaşaıyorlar!  

Bir defe el birliği ile çalışıyorlar, kardeş çocukları birbirini bırakmamışlar, eşleri öğle yemeklerini birlikte yapmışlar. Yemekleri yer sofrasında yediler. Ellerine sağlık, yufka ekmek, bulgur pilavı, salata ve yanında Andırının ünlü Tirşik Çorpası vardı.

Yemeği yerken birbirlerinin gözlerine gülüyorlardı. Paylaşmayı biliyorlar,  işlerini birlikte yürütüyorlar, biri ne diyorsa diğeri uyum içinde karşılıyordu…

Eşler de evde aynı şekilde imece usulü  ev işlerini yapıyorlarmış, çocuklarına namazı, Kur’anı, farzı, sünneti öğretmişler. Birlikte namaz kıldık, birlikte yedik, çalıştık ve güldük…

Bu konuyu şunun için ele aldım. Her toplum kendi öz kültürünü ve değerlerini bırakmamalı.  Bakınız Anadolu Kültürü deyip geçmeyin,  kadim bir kültür vardır bu topraklarda. Binlerce yılda biriktirilmiştir…

Konuyu biraz açalım istiyorum.

KADİM KÜLTÜRÜMÜZ

Orta Asya’dan dünyanın farklı bölgelerine göç eden Türk boylarının Anadolu’yu yurt edinmelerinde Anadolu ile Orta Asya arasındaki benzerliğin de etkisi bulunmaktadır. Anadolu, Selçuklu Devleti ve Beylikler Dönemi‘nde yeni bir kültürle tanışmış ve bu kültürün etkisiyle Anadolu medeniyeti şekillenmeye devam etmiştir.

Zengin kaynaklara sahip olan Anadolu, Türklerin yaşadığı en önemli coğrafya hâline gelmiştir. Anadolu’nun coğrafi konumu ile sahip olduğu maddi ve manevi zenginlikleri çok iyi kullanan Osmanlı Devleti, bu topraklarda büyük bir medeniyet kurmuştur. Bu medeniyetin ruhunda dinimizin öğretileri; bedeninde ise gelenek, görenek, örf ve adetlerimiz yer bulmuştur…

Bursa, Edirne, İstanbul gibi şehirler Osmanlıya başkentlik yapmıştır. Maraş ise Dulkadiroğlu döneminde başkentlik yapmıştır insanımıza…

Bu nedenle başkentli olmak, kültürel zenginliği de beraberinde getirmiştir. Tabi ki İstanbul’un başkent olması, Osmanlı Devleti’nin üç kıtada hüküm sürmesini kolaylaştırarak dönemin en büyük imparatorluğu konumuna gelmesini sağlamıştır.

Anadolu kültürünün oluşması; Osmanlı Dönemi’ne ait köprü, han, hamam, su kemeri, saray, köşk vb. mimari yapılar ile Orta Asya’dan Anadolu’ya getirilerek şekillenen gelenek, görenek gibi değerler sayesinde gerçekleşmiştir.

Maraş’ta ve çevre illerde ise Dulkadirli eserleri daha çoğunlukta, hatta tamamı beylik döneminde yapılmış diyebiliriz. Yani Anadolu insanı, boşuna dünya devleti kurmamıştır. Kurduğu bu medeniyeti mutlaka yaşatmaya devam etmeliyiz…

SURİYE NEDEN HEDER OLDU

Suriyeli misafirimizde vardı. Türkçeyi bizlerle anlaşacak kadar öğrenmişler. Kendisine, Suriye’nin neden yıkıldığı? Sorusunu yönettiğimde, bana çok önemli iki husus söyledi.

Esad, mezhepcilik (Nusayrilik) yaptı diye başladı söze. Kendisinin sünni olduğunu belirterek,  Esed’in sadece kendi taraftarlarıyla yakınlık kurduğunu vurguladı, bir de örnek verdi. “Diyelim ki, siz 20 yıllık öğretmensiniz, okulunuza da bir müdür atanacak, Esed yeni mezun olmuş bir taraftarını bu göreve atardı, bunun gibi çok yanlışlar yaptı diyerek sözünü sürdürdü. Devamında ise, biz üretmedik…”

Yani Suriye’de bu güne kadar tarafgirlik yapılıp adaletten uzaklaşılmış, üretime yönelinmemiş.  Suriye’nin okumayan, kapalı bir toplum olduğunu duyurdık. Suriye de hoşgörü ve dayanışma yoktu ve halkı dünyadan bir haber. Müslüman bir ülkeydi ama öz kültürlerinden yani başta söylediğim Anadolu Kültüründen uzaklaştırılmış, dar bir kültüre mahkum edilmişti, dolayısı ile miskin bir toplum haline dönüştürülmüştü…

Dostlar, yaşanan hadiselerden ders çıkartmak hepimizin görevi, gelin bizler de aynı hatalara düşmeyelim.

Kalın sağlıcakla.